VAAZLAR

İslam Ticaret Ahlakı (Vaaz)

Yaşam bulduğumuz bu dünyada farklı uğraşlar içerisinde olarak geçimliliğimizi temin etmeye çalışmaktayız. Bu farklı uğraşlardan biride ticarettir. Ticaret insan için çok kârlı bir kazanç kapısıdır. Dürüst yapıldığı zaman, aldatmaya yönelik işlere tenezzül edilmez ise böyle bir ticaretle uğraşan tüccarlar için dünya kazancı olduğu gibi ahirette Peygamberlerle, sıdıklarla, şehitlerle beraber olma müjdesi vardır. Bununla beraber dürüst yapılmayan ticaret için manen tehlikesi büyük olan kul hakkı vardır. Kul hakkı ise sadece kul tarafından affedilmektedir. Bu sebeple ticaretle uğraşan kardeşlerimizin Yüce Dinimizin koymuş olduğu ticaret ahlakıyla ilgili prensipleri bilmesinde ve hayatına aktarmasında fayda vardır. Şöyle bir örnek vererek konumuzu daha iyi anlayalım. Nasıl ki, bir ibadet yapmak için o ibadetin farzlarının, sünnetlerinin neler olduğunu bilmemiz gerekirse, ticaretle meşgul olacak isek ticaretin genel kurallarını bilmemizin yanı sıra Dinimizin de ticaretle ilgili ortaya koymuş olduğu ilkeleri de bilmemiz gerekmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de ayetlerde, Sevgili Peygamberimizin hadislerinde ticaret ile ilgili haram ve helal sınırları belirtilmiş, ticaret ahlakı ile ilgili en güzel ilkeler konulmuştur. Böylece gelişen ve değişen dünyada ticari hayata bir standart getirmek yerine genel ilkeler koyulmak suretiyle uygun bir ticaret hayatı oluşturulmaya çalışılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de bildirilen genel ilkeler şöyledir.
“Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin.” (1)
“Faiz (riba) yiyenler ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu onların: "Alım-satım da ancak faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse artık geçmişi kendisine işi de Allah'a aittir. Kim (faize) geri dönerse artık onlar ateşin halkıdır orada sürekli kalacaklardır.” (2)
“Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin.” (3)
“Ey iman edenler, mallarınızı, sizden karşılıklı anlaşmadan (doğan) bir ticaretten başka haksız ‘nedenler ve yollarla' (batılca) yemeyin. Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin. Şüphesiz, Allah, sizi çok esirgeyendir.” (4)
“Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz.” (5)
 “(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.” (6)
Ticarette birçok tehlike vardır. Bu tehlikelerin sebepleri ise ticaret ahlakına uymamaktır.
Ticarette uğraşan kardeşlerimiz için İslam Dininin bildirmiş olduğu ahlaki ilkeleri, bu ilkelere uyulduğu zaman elde edilecek kazançları ve uyulmadığında başa gelebilecek olanları şöyle özetleyebiliriz.
Ticarette asıl olan doğruluktur. Dürüst olmayan, aldatan, yalan söyleyen, yalanına yemin katan bir tüccar kısa bir dönem için kâr elde etse de uzun dönemde zararların en büyüğünü iflas etmek suretiyle yaşayacaktır. Bu iflas sadece dünyada malın-mülkün bitmesi değildir. Hakeza kul hakkına riayet edilmediğinden dolayı ahiret hayatında da hüsranlık söz konusu olabilecektir. Bu sebeple ayetlerde ve hadislerde ticaretle uğraşan insanlardan istenen en önemli ilke doğruluktur. 
Ticaretin en önemli iki hususu ise ölçü ve tartıdır. Nitekim Yüce Rabbimizin bizlerden istemiş olduğu hassas konulardan biriside ölçü ve tartıyı hassasiyetle yerine getirmektir. Ayet-i Kerimelerde şöyle buyrulmaktadır. “Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir" (7) “Artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.”<![if !supportFootnotes]>[8]<![endif]>Bir başka ayette ise ölçüyü ve tartıyı eksik yapanlar şöyle kınanmaktadır. “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat, kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?”<![if !supportFootnotes]>[9]<![endif]>
Ticaretle uğraşan kardeşlerimizin dikkat etmesi gereken bir başka önemli husus ise sattığı malın kusurlu olmamasına özen göstermektir. Hele hele kusurlu olduğu halde bu kusuru gizleyip satmak, sonrada satılan mal geri alınmaz diyerek geri almamak esnaf için çok büyük bir yanlışlıktır. Böyle bir ticaretin kâr etmesi asla düşünülemez. Peygamber Efendimizden aktarılan hadislere göre kusurlu mal satmak haram kapsamına alınmıştır. İlgili hadiste şöyle buyrulmaktadır. “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Kusurlu bir malı din kardeşine satan hiçbir Müslüman’a satış helal olmaz. Meğerki malının ayıbını açıklaya.”<![if !supportFootnotes]>[10]<![endif]> Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde kusurlu mal satanları şöyle uyarmaktadır. “Kusurunu söylemeden bir malı satan kimse, daima Allah’ın gazabı altındadır ve melekler o adamın Allah’ın rahmetinden uzak kalmasını dilerler”<![if !supportFootnotes]>[11]<![endif]>
Günümüzde çokça karşılaştığımız yanlışlardan biride ticaretle uğraşan kardeşlerimizin mallarını satabilmek için yemine başvurmalarıdır. Oysaki Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde ticarette çokça yemin edilmesinin yanlışlığını şöyle bildirmektedir. “Alış-verişte çok yemin etmekten sakının. Çünkü yemin malı sattırırsa da bereketini kaçırır”<![if !supportFootnotes]>[12]<![endif]> Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde yapılan yeminin sorumluluk getireceğini bizlere şöyle bildirmektedir. “Allah sizi, kasıtsız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, fakat sizi kalplerinizin kazandığı (bile bile yaptığınız) yeminlerden sorumlu tutar. Allah çok bağışlayandır, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir)”<![if !supportFootnotes]>[13]<![endif]>
Bir başka önemli husus ise ödeme noktasındadır. Ödeme noktasında müşteri ödemelerine mutlaka dikkat etmelidir. Mümin ne aldanır, nede aldatır. Özellikle günümüzde orta halli esnafın veresiye olarak verdiği mallar karşılığında müşterinin geri ödemeleri vaktinde yapması gerekir. Çünkü mümin aldanmaz ise asla aldatmaz. Bu sebeple “falan tarihte ödeyeceğim” diye aldığımız şeyler için ödememize dikkat etmeliyiz. Kur’an-ı Kerim’de inanalar özelliklerinden biri olarak şu husus aktarılmaktadır. “Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.”<![if !supportFootnotes]>[14]<![endif]> Bir diğer ayette ise şöyle buyrulmaktadır. “…verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.”<![if !supportFootnotes]>[15]<![endif]> Eğer ödeyemeyecek bir durumda isek bu durumu da esnaf kardeşimize aktarmakta fayda vardır. Unutmayalım ki, esnaf kardeşlerimizin de belli ödemeleri olmakta ve bu ödemeleri gerçekleştirmez ise ticaretleri devam edememektedir. Sevgili Peygamberimizin konumuzla ilgili hadislerini sizlere aktarmak isterim. "Allah, satıştaki müsâmahayı, satın alıştaki müsâmahayı, ödemedeki müsâmahayı sever"<![if !supportFootnotes]>[16]<![endif]> "Allah müşteri iken  kolaylık gösteren, satıcı iken kolaylık gösteren, borcunu öderken kolaylık gösteren, alacağını ödetirken kolaylık gösteren kişiyi cennete koydu."<![if !supportFootnotes]>[17]<![endif]>
Ticaretle uğraşmak riski kabul etmektir. Kazanmanın ve kaybetmenin en çok ortaya çıktığı kazanç şekli ticarettir. Bununla beraber zenginliğe ulaşmanın en temel yolu da ticaretten geçmektedir. Bu sebeple ticaretle uğraşıp zenginliği elde etmiş olan kardeşlerimiz kendilerine verilen bu nimetin kadir kıymetini bilmeli ve elinde bulunan imkanları olmayanlara ulaştırmak suretiyle mallarının sadakalarını ve zekatlarını vermelidirler.
Zekat malın eksilmesi değildir. Maddi anlamda maldan bir eksilme var gibi gözükse de zekat ile mal azalmamaktadır. Çünkü dünya malı ile verilen bir şeyin karşılığı dünyada alınabileceği gibi ahirette mutlaka alınacaktır. Yüce Rabbimiz kendi rızası doğrultusunda harcanılacak her şeyin karşılığının verileceğini şöyle bildirmektedir. De ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerine başkasını verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.”<![if !supportFootnotes]>[18]<![endif]> Zekat toplumda meydana gelebilecek toplumsal olumsuzlukları da ortadan kaldıran bir ibadettir. Fakirin gittikçe fakirleştiği, zenginin ise git gide zenginleştiği bir toplum içinden çıkılmaz olumsuzlukları yaşayabilir. Zengin ile fakir arasındaki uçurumun kalkması, fakirin içinde bulunmuş olabileceği duygusal yıpranmayı gidermesi için zenginler fakirlerin hakkı olan zekatı ödemekle yükümlüdürler. Zekat malın temizlenmesi demektir. Kur’an-ı Kerimde bu hususta şöyle buyrulmaktadır. “Onların mallarından sadaka (zekât) al. Onunla kendilerini temizlemiş ve tezkiye etmiş olursun”<![if !supportFootnotes]>[19]<![endif]> Ayrıca Zekat toplumda meydana gelebilecek toplumsal olumsuzlukları da ortadan kaldıran bir ibadettir. Fakirin gittikçe fakirleştiği, zenginin ise git gide zenginleştiği bir toplum içinden çıkılmaz olumsuzlukları yaşayabilir. Zengin ile fakir arasındaki uçurumun kalkması, fakirin içinde bulunmuş olabileceği duygusal yıpranmayı gidermesi için zenginler fakirlerin hakkı olan zekatı ödemekle yükümlüdürler. Bu saymış olduğumuz birçok sebepten dolayı ticaretle uğraşıp belli bir zenginliğe ulaşmış kardeşlerimiz Allah’ın emri olan zekatlarını ve sadakalarını vermeleri gerekmektedir.
Ticaret ve Faiz
Yüce Yaratan alış-verişi helal faizi haram kılmıştır. Faizin haram kılınmasının birçok hikmeti vardır. Ancak öncelikle şu hususu vurgulamakta fayda vardır. Faiz Yaratanın yaratmış olduğu kullarına yasaklamış olduğu haramlardan birisidir. Bu sebeple öncelikle Allah’ın bir emri olarak faizden kaçınmamız gerekmektedir. Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır. “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alış veriş de faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır…”<![if !supportFootnotes]>[20]<![endif]>
Faiz alış-verişi sekteye uğratmakta, paranın belli insanların elinde toplanmasına, çalışma neticesinde elde edilen birikimin bir anda elden gitmesini sebep olmaktadır. Faiz insanlar arasında bulunan yardımlaşma duygusunu ortadan kaldırmakta, zengin ve fakir arasında bulunması gereken sevgi ve huzuru, nefret ve sıkıntıya sürüklemektedir. Bir başka önemli husus ise, faiz çalışma şevkinin kırılmasına sebep olmakta kişileri tembelliğe sürüklemektedir. Bu ise ticaret açısından son derece sıkıntılı bir durumdur. Çünkü ticaretin en önemli kuralı çalışmaktır. Çalışma olmadığı müddetçe ticarette olmayacaktır.
Faizle elde edilen mal başlangıçta fazlalaştığı zannedilse bile zaman içerisinde faize bulaşmış kişilerin ticaretinin kâr etmediği ve nihayetinde iflas ettikleri müşahede edilmektedir. Bu dünyada iflas etme olmasa bile kişi ebedi kalacağı asıl yurdu olan ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır ki, bu ise daha sıkıntılı bir haldir.
Günümüzde kişileri faize sürükleyen hususların başında ise, en önemli maddi yardımlaşmalardan biri olan borç alıp-verme işinin bitme noktasına gelmiş olması gelmektedir. Oysaki maddi ihtiyaçların karşılanması noktasında borç alıp-verme çok önemli bir yer tutmaktadır. Ancak günümüzde enflasyon dediğimiz paranın değer kaybetmesi çokça yaşandığından dolayı borç verme sekteye uğramış, şahıslardan borç bulamayan insanlar ise faize sürüklenmişlerdir. Oysaki Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır. “Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükafat da vardır.”<![if !supportFootnotes]>[21]<![endif]> Borç alınan borçlu olana kolaylık göstermeli borç alan ise borcunu zamanında ödemelidir. Böyle bir borç ilişkisinde Yaratanın rahmetinin olduğu unutulmamalıdır.
Ticaret ve Stok
Günümüz şartlarında alış-verişte gerçekleştirilen yanlışlardan biride stokçuluktur. İslam Hukukunda “İhtikar” denilen stokçuluk, kendisine ihtiyaç duyulduğu anda gıda maddesini fiyatı artsın diyerek depolamaya denmektedir. Bu haliyle insanların ihtiyaç duyduğu bir malı depolayarak fiyatının artmasını sağlayıp kazanç elde etmek Sevgili Peygamberimizin hadislerinde yasak kapsamına alınmıştır. Bir Hadiste stokçuluk yapanların günahkar ve isyankar oldukları şöyle zikredilmektedir. “Günahkar ve isyankar olandan başkası ihtikar (stokçuluk) yapmaz”<![if !supportFootnotes]>[22]<![endif]> Gıda depolamasında şu hususlarda ise herhangi bir sakınca yoktur. Gıda maddeleri piyasada çoksa ve kendisine ihtiyaç duyulmuyor ise, hakeza bir çiftçi veya tüccar kendi elindeki malı belli bir vakitte satmak üzere depoya kaldırıyor ise böyle durumlarda sakınca yoktur.
Son olarak Türk İslam Kültürünün bir ürünü olan ve ticaret ahlakının nasıl olması gerektiği noktasında mutlaka üzerinde söz edilmesi gereken ahilik teşkilatı hakkında kısa bir bilgi vermek isterim. Ahilik Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da yaşayan halkın sanat, ticaret, ekonomi gibi çeşitli meslek alanlarında yetişmelerini sağlayan, onları ahlaki yönden yetiştiren, çalışma yaşamını iyi insan meziyetlerini esas alarak düzenleyen bir örgütlenmedir. Ahiliğin genel ilkelerinden birkaç tanesi şöyledir.
İşinde ve hayatında, kin, çekememezlik ve dedikodudan kaçınmak,
Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak,
İyi huylu ve güzel ahlâklı olmak,
Şefkatli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmak,
Aza kanaat, çoğa şükrederek dağıtmak
İçi, dışı, özü, sözü bir olmak,
Fani dünyaya ait şeylerle öğünmemek, böbürlenmemek,
Fakirlerle dostluktan, oturup kalkmaktan şeref duymak,
İyilerle dost olup, kötülerden uzak durmak,
Zenginlere, zenginliğinden dolayı itibardan kaçınmak,
İnsanların işlerini içten, gönülden ve güler yüzle yapmak,
Hakka, hukuka uymak, hak ölçüsüne riayet etmek,
Ayıp ve kusurlarını örtmek, gizlemek ve affetmek.
Sonuç olarak insanoğlu için ancak çalıştığının karşılığı vardır. Bu karşılık hem dünyevi hem de uhrevidir. Ticaretle uğraşan kardeşlerimiz Rabbimizin bildirmiş olduğu, Sevgili Peygamberimizin de hayatına tatbik ettiği ve bizlere örnek olarak aktardığı emir ve yasaklara uyarak bir ticari hayat sürdürmelidir. Böyle bir ticaret ayrıca ibadet mertebesinde olacaktır. Bir kişi Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak, elinden geldiği kadar helallere ve haramlara riayet ederek, ibadetlerini de yerine getirerek bir ticaret hayatı sürdürürse namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadet yapmış ve sevap kazanmış olur. Rabbim böyle bir ticaret hayatını bütün kardeşlerimize nasip etsin. Sohbetimizi Sevgili Peygamberimizin bir hadisiyle sonlandıralım. “Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli (ayette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddıklar, şehitler ve Sâlihlerle beraberdir.”


A-İSLÂM’DA TİCARETE VERİLEN ÖNEM

İslâm’da ticaret; helâl kazanç yollarından biridir. Nitekim Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, insanlara alışverişi helâl kıldığını bildirir.
وَاَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبوا
(Bakara, 275)

Cuma namazını kıldıktan sonra rızıklarını kazanmak üzere yeryüzüne dağılıp, “Allah’ın lütfundan (rızkından) talep etmelerini ister;

(Cuma, 10-11)
فَاِذَا قُضِيَتِ الصَّلوةُ فَانْتَشِرُوا فِى الْاَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللّهِ  وَاِذَا رَاَوْا تِجَارَةً اَوْ لَهْوًا انْفَضُّوا اِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا قُلْ مَا عِنْدَ اللّهِ خَيْرٌ مِنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ وَاللّهُ خَيْرُالرَّازِقينَ
Sonra namaz kılınmış olunca da artık yeryüzünde dağılın ve Allah'ın fazlından nâsip (arayın).
Ve bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman onun tarafına yönelip seni ayakta bırakmış oldular. De ki: "Allah'ın yanındaki, eğlenceden de, ticaretten de hayırlıdır, ve Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır."
iç ve dış ticareti teşvik eder;
diğer yandan ticaret erbabına ticarî işlerini yürütürlerken, Allah’ı zikretmek, namaz kılmak ve zekât vermek gibi, dinî ve toplumsal görevlerini aksatmamaları gerektiği mesajını verir. (Nûr, 37)
رِجَالٌ لَاتُلْهيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّهِ وَاِقَامِ الصَّلوةِ وَايتَاءِ الزَّكوةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فيهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُ
Birçok erler ki, onları ne bir ticaret ve ne de bir ticaret Allah Teâlânın zikrinden ve namazı hakkıyla kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin muzdarip olacağı bir günden korkarlar.

Ayrıca, “Birbirlerinin mallarını haksız yollarla alıp yememelerini, bunun helâl olmayacağını; ancak karşılıklı rıza ile yapacakları ticaretin meşrû ve helâl olacağını” (Nisâ, 29)ifade ederek, yapılması istenen ticaretin meşrû ve helâl ölçülere uygun olması gerektiğine dikkatleri çeker.Ticaretin tarihi, insanlığın tarihi ile yaşıttır denilebilir. Nitekim ilk insan ve ilk peygamber Âdem (a.s.)’ın, o günün şartlarına göre çiftçilik, dokumacılık, fırıncılık ve aşçılık yaptığı nakledilmektedir.Yine İdris (a.s.) terzilik, İbrahim (a.s.) kumaş ticareti, Nuh (a.s.) ile Zekeriyya (a.s.) marangozluk,
İsa (a.s.) kunduracılık, Eyyüb (a.s.) çiftçilik mesle-
ğinin öncüleri olmuşlardır. Ayrıca Davut (a.s.) zırh
yapmış ve yaptığı zırhı satarak hem geçimini sağ-
lamış, hem de sadaka vermiştir.
(Yavuz, Yunus, Vehbi;
Çalışma Hayatı ve İslâm, Tuğra yay. İst.1992, sh. 26; Akar,
Muhlis; Sosyal Siyaset Açısından Tüketime Farklı Bir Yaklaşım
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul, 2000, sh. 179-180)
Süleyman (a.s.) ise Yüce Allah’ın yardımıyla rüzgar
enerjisinden ve cinlerin iş gücünden yararlanmış,
göz kamaştıran sarayların inşası onun iktidarının
simgesi olmuştur.
(Neml, 40)
Allah Resûlü Hz. Muhammed (s.a.s.) de
daha peygamberlik gelmezden önce Mekke’de ti-
caret yapmış, zaman zaman ülke dışına ticarî
amaçlı seferlere çıkmış ve hayatının her alanında
olduğu gibi, ticarî alanda da doğru sözlü ve dürüst
kişiliği nedeniyle, “el-Emîn” yani “en güvenilir ki-
şi” diye anılmıştır. Peygamber olduktan sonra da
ticarî hayata ölçüler getirmiş ve “Doğru sözlü ve
güvenilir tüccar, (ahirette) peygamberler, sıddîkler
ve şehitlerle beraberdir.”
(Tirmizi, Büyû, 4; İbn Mâce, Ti-
cârât, 1; Dârimî, Buyû, 8)
buyurarak, müminlerden dü-
rüst ticaret yapmalarını istemiş; kendisine hangi
kazancın daha üstün olduğunu soranlara ise; “Ki-
şinin elinin emeği ve dürüst yapılan alışveriştir.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, Çağrı Yay. 2. Bsk., III, 466; IV,
141)
şeklinde cevap vermiştir. Mekke’den Medi-
ne’ye hicret ettiklerinde de yaptıkları en önemli ic-
raatlarından biri, daha sonra “Medine Pazarı” adı-
nı alacak olan bir pazar kurmak olmuştur. Pazar
yeri olarak da kabristan bölgesini seçmiş; böylece
sabahleyin işinin başına geçen esnafın (tüccarın),
ölümü hatırlayarak dünya lezzetlerine sorumsuzca
ve sınırsızca dalmalarının önüne geçmeyi hedefle-
miştir.
(Kallek, Cengiz; Devlet ve Piyasa, Bilim ve Sanat Vakfı
yay., İstanbul 1992, sh. 30-33)
İslâm’da bu şekilde meşrû ve helâl ticaret teş-
vik edildiği, doğru ve güvenilir tüccarlar övüldüğü
için, sahabe-i kiram da ticaretle iştigal etmişler,
kendi el emekleri ve alın terleriyle geçimlerini sağ-
lamaya çalışmışlardır. Hz. Ebu Bekir, Peygamber
döneminde ticaretle uğraşmıştır. Yine Hz. Osman,
Zübeyr, Abdurrahman b. Avf gibi seçkin sahabiler
ticaret yapmışlardır. Çünkü onlar, çalışıp üretme-
den, harcayıp tüketmeyi kabul etmemişlerdir. Ör-
neğin, Abdurrahman b. Avf, Medine’ye gittiğinde,
Resûlüllah (s.a.s.) onu, Said b. er-Rebî el-Ensârî ile
kardeş yapmıştı. Said zengindi. Abdurrahman’a
şöyle dedi: “Malımı seninle yarı yarıya paylaşayım
ve seni evlendireyim.” Abdurrahman ise, bu tekli-
fi kabul etmedi ve; “Allah malını ve ehlini bağışla-
sın. Sen bana pazar (çarşın)ın yolunu göster” de-
di. Pazara gitti, yağ, peynir vs. alıp sattı, kâr ede-
rek geri döndü.
(el-Mısrî, Refik, Yunus; Usûlu’l-İktisadi’l-İs-
lâmî, Beyrut, 1989, sh. 127)
Hz. Ömer de halifeliği döneminde zaman za-
man pazarı denetlerdi. Orada bazen sadece ya-
bancıları bulur, bundan dolayı üzülürdü. Daha
sonra halkı topladığında ticareti bırakmalarından
dolayı onları kınar ve ikaz ederdi. Halk ise ihtiyaç-
ları olmadığı için ticaretten çekildiklerini söyleyin-
ce; “Allah’a yemin olsun ki, siz çarşı/pazarı terk
ederseniz, erkekleriniz yabancı erkeklere, kadınla-
rınız da yabancı kadınlara muhtaç olurlar.” der ve
ticarete yönelmelerini isterdi.
(el-Mısrî, a.g.e., sh. 128)
İslâm bilginleri de ticareti insanların aslî kazanç
yolları arasında saymışlardır. Meselâ Maverdî, ka-
zanç yollarının üç olduğunu söyler ve bunları, “zi-
raat, ticaret ve sanat” olarak sıralar. İmam-ı Şafii
ise bunlar arasında ticaretin ön planda geldiğini
belirtir.
(Kartal, M, Abidin; R.N.’dan İktisadi Prensipler, Yeni
Asya yay., İstanbul, 1995, sh. 124)
İmam-ı Azam Ebû Ha-
nife, döneminin önde gelen tüccarları arasında
idi.
Diğer yandan tarihe baktığımızda, ticaretin
Müslümanlar tarafından sadece bir geçim yolu de-
ğil; aynı zamanda İslâm’ı tebliğ etme vasıtası ola-
rak da yapıldığını görürüz. Dünyanın en uç nokta-
larına kadar İslâm’ın, Müslüman tüccarlar vasıta-
sıyla ulaştığı bir gerçektir. İslâm medeniyeti, Avru-
pa’ya ilk defa İspanya ile adımını atarken, bunda
Müslüman tüccarların rolü göz ardı edilemeyecek
kadar büyük olmuştur. Aynı şekilde Afrika, Asya ve
Avrupa’nın birçok bölgelerine İslâmiyet, Müslü-
man tüccarlarla girmiştir.
B. TİCARÎ VE AHLAKÎ PRENSİPLER
fiüphesiz helâl ve meşrû bir ticaret yapabilmek
için ticarî prensipleri, diğer bir ifadeyle ticaret ah-
lâkını öğrenmek şarttır. Bu prensip ve ahlâkî ölçü-
ler kısaca şunlardır:
1- Müşteriyi aldatmamak
Tacir, dürüstlüğü ve doğru sözlülüğü ile müş-
teriye güven vermelidir. Resûlullah (s.a.s.) doğru
sözlü ve güvenilir tüccarı,
“Doğru sözlü ve güvenilir tüccar (ahirette)
peygamberler, sıddîkler ve şehitlerle beraber bulu-
nacaktır.”
(Tirmizi, Büyû, 4; İbn Mâce, Ticârât, 1)
hadisiy-
le övmüştür.
Müşterinin gafletinden veya bilgisizliğinden
faydalanıp, sağlam ve kullanışlı olmayan bir malı
ona satmak İslâm ahlâkıyla bağdaşmaz. Nitekim
bir gün Peygamberimiz (s.a.s.) pazarı dolaşırken,
tahıl satan birisinin yanına gelmiş, elini buğday yı-
ğınına daldırmış, altının ıslak olduğunu görünce
sormuş: “Nedir buş” Satıcı: “Yağmur yağmıştı,
ondan dolayı ıslandı.” diye cevap verince; Resûlul-
lah: “Niçin o ıslak tarafı halkın görebilmesi için üs-
te getirmedinş” diye sert bir şekilde mukabelede
bulunduktan sonra: “Bizi aldatan bizden değildir”
(Müslim, İman, 164; Ebû Dâvûd, Büyû, 50)
ikazını yapmış
ve;
“Kusurlu bir malı, ayıbını söylemeden satmak,
bir Müslüman’a helâl olmaz.”
(İbn Mâce, Ticârât, 45)
buyurmuşlardır.
Bu nedenle Müslüman tüccar, kalitesiz malı,
kaliteli malla karıştırmamalı, kötüyü iyiden ayırma-
lı, malın kusuru varsa açıkça söylemelidir. Allah Re-
sûlü’nün şu hadisini hiçbir zaman unutmamalıdır:
“Alıcı ve satıcı doğru söyler, her şeyi açıkça ortaya
koyarlarsa, alışverişleri helâl ve mübârek olur.”
(Bu-
harî, Büyû, 19)
2- Yalan yere yemin etmemek
Ticarî maksatla veya başka maksatla yalan söy-
lemek, yalan yere yemin etmek, Allah’ın yüce adı-
nı O’nun haram kıldığı hususlarda kullanmak, ba-
sit menfaatler için insanları, “vallahi, billahi... vs.”
diyerek, “Allah (ın adı) ile aldatmak”
(Fâtır, 5)
, daha
sonra yaptıkları, “yeminlerini az bir bedele sat-
mak...” büyük günahlardandır. “Kıyâmet günün-
de Yüce Allah bunlarla konuşmayacak, yüzlerine
rahmet nazarıyla bakmayacak, onları temize çıkar-
mayacaktır. Ve onlar için çok acıklı bir azap ola-
caktır.”
(Âl-i İmrân, 77)
Nitekim Peygamberimiz
(s.a.s.) de bir hadislerinde;
“Üç kişi vardır ki, kıyamet gününde Allah onlar-
la konuşmayacak, onlara (rahmet nazarıyla) bak-
mayacak, onları tezkiye de etmeyecektir. Ve onlar
için elim bir azap vardır.” Râvi diyor ki; Resûlüllah
bunları üç defa okudu. Ebû Zerr, “Adları batsın!
Umduklarına ermesinler! Kim onlar ya Resûlellahş“
diye sorunca, Resûlüllah; “bunlar: Elbisesini kibirle
yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve ya-
lan yere yemin ederek, ticaret malını fâhiş bir fiyat-
la satmaya çalışanlardır.”
(Müslim, İman, 171)
buyur-
muşlardır.
3- Hileli ölçüp tartmamak
Ölçme ve tartma konusunda dürüst davran-
mak, hile yapmamak, eksik ölçü ve tartı ile satış
yapmaktan sakınmak, Kur’an-ı Kerim’in bir çok
ayetinde Müminlere emredilmektedir.
(Bk. Enâm,
152; İsrâ, 35; Mutaffifîn, 1; fiuarâ, 181-183)
Toplumları temelinden sarsan, çöküş ve yıkılış-
larına sebep olan ahlâksızlık türlerinden biri de öl-
çü ve tartıda haksızlık yapmaktır.
(Akar, Muhlis;
Kur’an-ı Kerim’e Göre Toplumların Helak Oluş Sebepleri ve fie-
killeri (Yayınlanmamış Yük. Lisans Tezi), İstanbul, 1986, s. 73-
75)
Nitekim Kur’an-ı Kerim, Hz. fiuayb’ın peygam-
ber olarak gönderildiği “Medyen-Eyke” halklarını
helake götüren sebeplerden biri olarak, ölçü ve
tartıda hile yapmalarını gösterir.
(Bk. Hud, 84-95; fiu-
ara, 176-189; Rahmân, 9; İsrâ, 35; A’raf, 185; Mutaffifin, 1-7)
4- İhtikâr (spekülasyon) yapmamak
Bir ticarî emtiayı (malı) pahalanması gayesiyle
stoklayıp, piyasaya arzını geciktirmek anlamına
gelen ihtikar; fiyatların yapay bir şekilde yükselme-
sine ve normal piyasa seviyesinin üzerine çıkması-
na sebep olur. İhtikâr yapmak, özellikle temel ihti-
yaç maddeleri söz konusu olduğunda, toplumun
zarar görmesine sebebiyet verdiği gibi, uzun müd-
det devamı hâlinde de sosyal ve iktisadî bunalım-
lara yol açabilir.
(Kallek; a.g.e., sh. 56)
“Karaborsacı ne
fena bir kuldur; fiyatların düştüğünü öğrenince
üzülür, yükseldiğini duyunca da sevinir.”
(Zebîdî, Sa-
hih-i Buhârî Muht. Tecrid-i Sarih Terc. Diyanet İşleri Bşk. Yay.
VI / 449)
hadis-i şerifi, bu tip kimselerin ruhî duru-
munu ve insanlık bakımından düştüğü seviyeyi
açık bir şekilde ifade etmektedir.
(Celâl Yeniçeri; İslâm
İktisadının Esasları, fiamil Yay., İstanbul, 1980, s. 285)
5- Müşteriye iyi davranmak
Alış-verişte alıcı ve satıcı birbirine iyi davran-
malıdır. Bakara sûresi 280. âyetinde Yüce Allah:
“Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişle-
yinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (bor-
cu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha ha-
yırlıdır.” buyurarak satıcının, gerektiğinde müşteri-
sinin lehine bazı özel durumlarda fedakârlıkta bu-
lunmasının, kendi hayrına olacağını vurgulamak-
tadır. Peygamberimiz de;
“Satarken ve alırken, borcunu isterken ve öder-
ken kolaylık gösteren kimseye, Allah merhamet
eylesin.”
(Buhârî, Büyû, 16)
hadisiyle, Allah’ın rahmet
ve sevgisinin birbirine iyi davranan alıcı ve satıcıla-
rın üzerine olması için dua etmiştir.
6- Müşteri kızıştırmamak
Çoğunlukla malın fiyat ve sürümünü arttırma-
ya yönelik bir hile şeklinde ortaya çıkan neceş; bu
yönüyle haksız rekabet çeşitlerinden biri sayılmak-
tadır. fiöyle ki, bir pazarlık esnasında satıcı ile an-
laşmalı olan üçüncü bir kişi (veya kişiler), sanki alı-
cıymış gibi devreye girerek, gerçek müşterinin ver-
diğinden daha yüksek bir fiyat teklif etmek suretiy-
le onu yanıltır. Böylece talip olduğu malı başkası-
na kaptırmak istemeyen ilk teklif sahibi ister iste-
mez, daha yüksek meblağ ödemek zorunda kala-
bilmektedir. Bu durum pazarlık hâlindeyken olabi-
leceği gibi, akdin kesinleşmesinden sonra da vuku
bulabilmektedir.
(Cengiz Kallek; Devlet ve Piyasa, Bilim ve
Sanat Vakfı yay., İstanbul, 1992, s. 30-33, 115)
İşte serbest rekabet ortamını zedeleyip haksız
rekabete yol açan, kardeşlik ilişkilerini zedeleyen
ve bir rantiye sınıfı oluşturarak, tüketicinin zarar
görmesine zemin hazırlayan bu tür muameleler,
Hz. Peygamber tarafından yasaklanmış;
(Kallek;
a.g.e, s, 116)
“Bir malı alıyor görünerek, kıymetini
(değerini) artırmayınız.”
(Buhârî, Büyû, 60; Müslim, Bü-
yû, 13)
“…Neceş yapmayın. Bir kimse kardeşinin pa-
zarlığı üzerine pazarlık yapmasın.”
(Buhârî, Büyû, 58,
64, 70; Müslim, Büyû, 11)
gibi hadislerle, Müslüman
tüccarın bu tür olumsuz davranışlardan sakınması
gerektiği vurgulanmıştır.
7- Piyasaya arz edilmeden önce dışarıdan
malları karşılayarak, üretici ve tüketicilere zarar
vermemek
İslâm dini karaborsayı yasakladığı gibi, fiyatla-
rın sun’î (yapay) olarak yükselmesine sebep olan
simsarlığı da yasaklamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.),
şehre dışarıdan mal getirenlerin yolda karşılana-
rak, ellerindekinin ucuza kapatılmasını menetmiş;
böylelikle üretici ve tüketicilerin zarar görmelerini
önlemiştir.
(Kallek; a.g.e., s. 67)
Bir hadislerinde; “fie-
hirli, köylü adına satış yapmasın. İnsanları kendi
hâllerine bırakın, Allah onları birbirlerinden rızık-
landırır.”
(Buharî, Büyû, 58, 64; Müslim, Büyû, 20; Ebu Da-
vud, Büyû, 40; Tirmizi, Büyû, 17-18)buyurmuştur.
8- Ticarî işlemleri kayıt altına almak
Ticarî hayatta görülen kötü ilişkilerin ve olum-
suz sonuçların nedenlerinden biri de tarafların
antlaşma maddelerini açıklıkla yazmamalarıdır. İs-
lâm, ölçü ve tartıda dürüst davranılmasını, taraflar
arasında iyi niyet ve güvenin kurulmasını istemek-
le beraber; alış veriş ve borçlanma işlemlerinin ya-
zılmasını da tavsiye etmiştir: Kur’an-ı Kerim’de bu
konuyla ilgili olarak:
“Ey ina-
nanlar! Belli
bir süreye kadar birbirinize borçlandığınız zaman
onu yazın.”
(Bakara, 282)
buyrulması, ticarî işlemle-
rin kayıt altına alınmasının önemine işaret etmek-
tedir.
Kur’an-ı Kerim’in diğer ayetlerine nispetle ol-
dukça uzun olarak nitelendirilebilecek bu ayette,
borç ve alışveriş işlemlerinde anlaşmazlık çıkması-
nı önleyecek, alıcı ve satıcıları haksızlığa uğramak-
tan koruyacak belgelendirme, şahit tutma ve re-
hin gibi tedbirlerin alınması istenmektedir. Bu uy-
gulamaların ne şekilde gerçekleştirileceği konu-
sunda ayrıntılara kadar inilmiş olması da, konuya
ne derece önem verildiğini göstermektedir. Deva-
mındaki ayette ise,
“Eğer birbirinize güvenirseniz kendisine güve-
nilen kimse emanetini (borcunu) ödesin ve Al-
lah’ın (emirlerine karşı gelmekten ve yasaklarını iş-
lemekten) sakınsın..”
(Bakara, 283)
buyrulması ise,
diğer alanlarda olduğu gibi ticarî alanda da güven
duygusunun çok önemli bir unsur olduğu ve bu-
nun kötüye kullanılmaması, istismar edilmemesi
gerektiği mesajı verilmektedir. Ancak güven duy-
gusunun, doğruluk ve dürüstlüğün alabildiğince
zedelendiği çağımızda, ister satıcı, ister alıcı ola-
lım; ticarî işlem ve akitlerimizi kayıt altına alma-
mız, diğer bir ifadeyle karşılaşabileceğimiz anlaş-
mazlıklarda, hukûkî açıdan belge niteliği taşıyabi-
lecek vasıtaları kullanmamız gerekir.
C- SONUÇ
İslâm’da ibadetler yalnızca namazla, oruçla sı-
nırlı değildir. Yüce Allah’ın hoşnut ve razı olduğu
bütün söz, fiil ve davranışlar geniş anlamda ibadet
kapsamındadır. Bu bağlamda, kişinin yoldan bir
taşı kaldırması veya yoldaki bir çukuru onarması,
yükünü sırtına alamayan birisine destek vermesi,
araca binemeyen hasta, yaşlı ve özürlülere yar-
dımcı olması ibadet olduğu gibi; kazancını helâl
yoldan elde etmesi, İslâmî prensiplere uygun ola-
rak ticarî ve iktisadî davranışlar sergilemesi, iş ve ti-
caret yapması
(Döndüren, Hamdi; Delilleriyle Ticaret ve İk-
tisat İlmihali, Erkam Yay. İstanbul, 1993, sh. 8-9; Bk. Buhârî
Nefekât, 1; Büyû, 15)
da geniş anlamda ibadettir.
Bu itibarla İslâmî prensiplerle bağdaşan tüm
ekonomik faaliyetlere katılma hakkını, İslâmiyet in-
sanlara tanımıştır. Ancak, ticarî faaliyetlerin dü-
rüst, yararlı ve güven içerisinde yürütülmesini sağ-
lamak amacıyla, bu faaliyetlere ilişkin bazı kurallar
da getirmiştir. Bunlar iş adamı ve ticaret erbabı ta-
rafından benimsenip tatbik edildiği takdirde, piya-
sada görülen bir çok bozukluk ve aksaklıklar ken-
diliğinden ortadan kalkacaktır. Çünkü İslâm’da ti-
caret, ahlâkî değerlerle içiçedir. Kişinin yücelmesi-
ni ve daha uygar bir şahsiyete dönüşmesini sağla-
yan bu değerler bir kenara itilirse; o takdirde piya-
sada tanık olunan rüşvet, yolsuzluk, haksız kazanç,
borcunu ödememe, vb... kötülük ve çirkinlikleri,
sadece yasal tedbirlerle ve cezalarla önlemek
mümkün olmaz.
Kur’an-ı Kerim’de geçmiş milletlerin çöküş ve
yıkılış nedenleri arasında sayılan ticarî ahlâksızlık
ve haksızlıklardan sakınılmalı, ticarette ahlâkî
prensiplere riâyet edilmelidir. Unutulmamalıdır ki,
ekonomik dengeleri bozmak, haksız kazanç ve
rant sağlamak, ölçü ve tartıda hile yapmak, müş-
teriyi (tüketiciyi) aldatmak, ekonomik gücü kötü-
ye kullanmak vs... gibi, yapanı Yüce Allah’ın rıza-
sından uzaklaştıran durumlar, her çağın ticarî ve
iktisadî problemleridir ve milletleri çöküş ve yıkılı-
şa götüren sebeplerdendir.
Şüphesiz Müslüman bir iş adamı (tüccar) nın
kişisel menfaatlerini düşünüp koruması, onun en
doğal hakkı olmakla beraber; yasal ve doğal hak-
larından yararlanırken, başkalarına zarar vermek-
ten de kaçınması gereklidir. Ayrıca, hak ettiğinden
daha fazlasını kazanmaya talip olmamalı, işçileri-
nin haklarını tam ve zamanında ödemeli ve müş-
terilerine de makul fiyattan mal satmalıdır. İş ilişki-
lerinde dürüst olmalı, yanıltıcı ve aldatıcı reklam
kampanyalarından sakınmalı, verdiği sözü tutma-
lıdır. Ekonomik gücünü bir baskı ve tahakküm ara-
cı olarak kullanmamalıdır. Kısacası Müslüman bir
iş ve ticaret adamı, her şeyiyle emniyet ve güven
insanı olmalıdır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder