Bir malın vadeli olarak satışı caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Bir malın vadeli olarak satışı caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Bir malın peşin olarak alınıp satılması caiz olduğu gibi, vadeli (veresiye) satışı da caizdir (Mevsıli, el-İhtiyar, II, 184). Vadeli satış, tek ödeme şeklinde olabileceği gibi, taksitli olarak da yapılabilir. Bir malın peşin fiyatıyla veresiye fiyatı piyasa şartlarında, özellikle de enflasyonist ortamlarda genellikle farklı olabilmektedir. Bunda bir sakınca olmamakla birlikte, satılacak malın akit esnasında mevcut olması, satış bedeli ve ödeme zamanının (vadenin) açık ve net olarak belirlenmesi gerekir (Merğinani, el-Hidaye, III, 24; Mevsıli, el-İhtiyar, II, 181, 202; İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, Beyrut, 1991, IV, 531-532; V, 82).
|
Bir malın taksitli olarak birden fazla fiyatla satışa sunulması caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Bir malın taksitli olarak birden fazla fiyatla satışa sunulması caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Bir malın taksit sayısına göre, farklı fiyatlarla satışa sunulması caizdir. Mesela bir mal, peşin fiyatı bin liradan, altı ay vadeli fiyatı bin beş yüz liradan, bir yıl vadeli fiyatı da iki bin liradan olmak üzere değişik fiyat seçenekleriyle satışa sunulsa, müşteri de bu seçeneklerden birini tercih edip kabul etse yapılan bu alış-veriş caiz olur. Zira bu uygulamada satıcı, akitten önce peşin ya da farklı vadelere göre değişik ödeme seçenekleri ile malın fiyatını belirlemekte, alıcı da bunlardan birisini tercih edip kabul etmektedir. Böylece akit esnasında malın fiyatı taraflarca kesin olarak belirlenmiş olmaktadır. Ancak, alıcı seçeneklerden birisini seçip kabul etmeden, “tamam aldım” der ve bu şekilde birbirlerinden ayrılırlarsa, akitte semen (fiyat) belirlenmediği için bu satış fasit olur (Serahsi, el-Mebsut, Beyrut, 1993, XIII, 7, 8; XIV, 36; İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, IV, 526).
|
Para peşin, mal vadeli (selem) olarak yapılan satım akdi caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Para peşin, mal vadeli (selem) olarak yapılan satım akdi caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Alım satım akitlerinde malın peşin olması asıldır. Bedeli ise tarafların anlaşmasına göre peşin de vadeli de olabilir. Ancak örfe ve ihtiyaca binaen, Hz. Peygamber (s.a.s.) bazı durumlarda paranın peşin malın vadeli olarak satılmasına izin vermiştir. Bu şekilde yapılan alım satım akdine selem veya selef denilir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde; “Hurmada (bir rivayette bir şeyde) selem yapan kişi, belirli ölçekle, belirli tartı ile ve belirli süreye kadar selem yapsın. “ buyurmuştur (Müslim, Müsakat, 25; Buhari, Selem, 2). Selem akdi ancak misli mallarda yapılabilir. Caiz olması için; paranın peşin, malın cinsinin, miktarının, niteliklerinin belli olması, malın teslim tarihinin ve teslimi masraf gerektiriyorsa teslim yerinin belirtilmesi gerekir. Hayvan, standart olmayan fabrikasyon eşya gibi kıyemi malların sonradan teslimi şartıyla (selem yoluyla) satılması caiz değildir (Merğinani, el-Hidaye, III, 71 ve dev. ).
|
Alış-veriş akdi hangi durumlarda bozulabilir? Yapılan bir akit hiçbir sebep olmaksızın tarafların karşılıklı rızası ile feshedilebilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Alış-veriş akdi hangi durumlarda bozulabilir? Yapılan bir akit hiçbir sebep olmaksızın tarafların karşılıklı rızası ile feshedilebilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Dinimize göre Müslümanın, verdiği sözü tutması, ahdine ve akdine sadakat göstermesi en önemli görevlerinden birisidir. Alım satım akdi, lazım (bağlayıcı) bir akit olup, sözleşme ile birlikte kesinlik kazanır. Dolayısıyla feshine izin veren durumlar bulunmadıkça akit tek taraflı olarak feshedilemez. Ancak şu durumlarda, her birisi için gerekli olan şartları taşımaları kaydıyla, kurulmuş bir alım satım akdi bozulabilir: a- İkale yani sebepli veya sebepsiz, tarafların kurulmuş olan bir akdi karşılıklı rızaları ile (Merğinani, el-Hidaye III, 54-55). Hz. Peygamber (s.a.s.), alış-verişini bozmak isteyen bir Müslümanın bu talebini kabul eden kişinin, Yüce Allah tarafından hatasının affedileceğini ve kıyamet günü sıkıntısının giderileceğini (Ebu Davud, İcare, 18; Buyu’, 52; İbn Mace, Ticarat, 26) ifade etmiştir. İkalenin bu şekilde gerçekleştirilebilmesi için malın akit esnasındaki şekliyle duruyor olması gerekir. b- Alıcı veya satıcıdan birisinin ya da her ikisinin muhayyerlik (belirlenen süre içinde akdi devam ettirme veya feshetme) hakkı bulunup, bu hakka sahip olanın, süresi içersinde akdi feshetmesi ile (Merğinani, el-Hidaye III, 27), Malda, piyasada değerini düşmesini gerektirecek bir kusur bulunup, müşterinin bu kusur nedeniyle akdi feshetmesi ile (Merğinani, el-Hidaye III, 35 ve dev. ), Bir malı görmeden satın alan kişinin, malı gördüğünde kullandığı muhayyerlik hakkı ile (Merğinani, el-Hidaye, III, 32), Alıcı veya satıcıdan birisi, yekdiğerini kandırarak (tağrir ile) normalden çok aşağı veya fazla fiyatla (gabn-i fahiş ile) alıp satarlarsa, kandırılan kişinin bu akdi feshetmesiyle (Mecelle, M. 357). Aşırı aldanmanın (gabn-i fahişin) ölçüsü İslam alimleri arasında tartışılmıştır. Kimileri fiyat takdircilerinin (bilirkişilerin) tespit ettiği tahmini meblağların üst sınırını aşan bir fiyata satma ya da satın alma durumunu gabn-i fahiş sayarken (Kasani, Bedaiu’s-sanai, VI, 30; İbn Nüceym, el-Bahru’r-raik, I, 171), kimileri insanların çokça alıp sattıkları mallarda (uruzda) %5, hayvanda %10, taşınmaz mallarda %20’lik ve daha üstü farkı gabn-i fahiş olarak kabul etmişlerdir. Mecelle bu görüşe göre düzenlenmiştir (Mecelle, M. 156; Ali Haydar, Düreru’l-hukkam Şerh-u Mecelleti’l-ahkam, I, 248).
|
Müşteri, satın aldığı malda gördüğü bir ayıptan dolayı alış-veriş akdini feshedebilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Müşteri, satın aldığı malda gördüğü bir ayıptan dolayı alış-veriş akdini feshedebilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Müşteri, satın aldığı malda önceden bulunduğu halde farkına varmayıp, akitten sonra fark ettiği bir ayıptan dolayı alış-veriş akdini feshetme hakkına sahiptir. Ancak müşterinin akdi feshetme talebinde bulunabilmesi için satın aldığı malın aynen mevcut olması gerekir. Alış-veriş akdinde feshi mümkün kılan ayıp ise; piyasada malın kıymetini azaltan veya ondan yararlanmaya engel olan her türlü eksiklik ya da kusurdur (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 36-38).
|
Satıcı malın niteliklerini gizler veya yanlış beyanda bulunursa, alış-veriş akdi gerçekleştikten sonra bunun farkına varan müşteri ne yapabilir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Satıcı malın niteliklerini gizler veya yanlış beyanda bulunursa, alış-veriş akdi gerçekleştikten sonra bunun farkına varan müşteri ne yapabilir?
|
Cevap Metni:
|
Alım-satım akdinde akde konu olan malın bütün niteliklerinin ve satış bedelinin alıcı ve satıcı tarafından bilinmesi ve açıklanması gerekir. Satıcının yanlış beyanı üzerine kurulan alım-satım akdinde, malda satın alış amacını ihlal eden ya da fiyatını düşüren bir eksiklik veya kusur bulunur yahut da mal normalden daha pahalı olursa müşteri dilerse satın aldığı malı konuşulan fiyat üzerinden kabul eder, dilerse malı geri vererek akdi bozar. Ancak müşterinin maldaki kusura karşılık fiyattan indirim talebinde bulunma hakkı yoktur. Böyle bir durumda akdi feshederek malı geri verip, yeni bir akit yaparak söz konusu malı daha düşük bir fiyattan satın alması da mümkündür (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 36-37).
|
Satın alınan bir malda müşterinin yanında bir kusur meydana gelir sonra da önceden kusurlu olduğu anlaşılırsa müşteri bu malı geri verebilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Satın alınan bir malda müşterinin yanında bir kusur meydana gelir sonra da önceden kusurlu olduğu anlaşılırsa müşteri bu malı geri verebilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Satın alınan bir malda önceden mevcut olan bir kusura ilaveten müşterinin yanında ikinci bir kusur oluşursa, müşteri bu satış akdini bozarak kusurlu malı satıcıya iade edemez. Ancak müşteri önceki kusurdan dolayı meydana gelen zararı satıcıya tazmin ettirir. Fakat satıcı malı, sonradan meydana gelen ayıplı haliyle kabul ederse müşteri malı geri verir ve ödediği parayı alır (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 38).
|
Müşterinin, görmeden satın aldığı bir malı daha sonra gördüğünde, alış-veriş akdini feshetme hakkı var mıdır?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Müşterinin, görmeden satın aldığı bir malı daha sonra gördüğünde, alış-veriş akdini feshetme hakkı var mıdır?
|
Cevap Metni:
|
Müşterinin, görmeden satın aldığı bir malı, daha sonra gördüğünde, alış-veriş akdini feshetme hakkı vardır. Buna “hıyaru’r-ru’ye” (görme muhayyerliği) denilir. Peygamberimiz (s.a.s.): “Görmediği bir şeyi satın alan kimse, onu gördüğü zaman muhayyerdir.” (Beyhaki, es-Sünenü’l-Kübra, Mekke, 1994, V, 268; Darekutni, Sünen, Beyrut, 1966, III, 4) buyurmuşlardır. Ancak görme muhayyerliğinin sabit olması için, akde konu olan malın, fesih işlemine elverişli durumda olması gerekir. Malın, buğday-arpa gibi tahıl ürünleri ve sıfır otomobilde olduğu gibi misli (standart/değişken olmayan) olması durumunda tek bir örneğinin görülmesi yeterlidir. Hayvan veya ikinci el otomobillerde olduğu gibi kıyemi (standart olmayan, değişken) mallarda ise, her bir mal ya da ürün için ayrı ayrı görme muhayyerliği vardır. Görme muhayyerliği sadece alıcı için söz konusudur. Satıcı görmediği bir malını satarsa onun için görme muhayyerliği olmaz (Merğinani, el-Hidaye,
|
Müşteri, aralarından birini satın almak amacıyla götürdüğü birkaç maldan birini seçme hakkına sahip midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Müşteri, aralarından birini satın almak amacıyla götürdüğü birkaç maldan birini seçme hakkına sahip midir?
|
Cevap Metni:
|
Müşteri, alış-veriş akdinde satış bedeli ve niteliği belirtilen birkaç çeşit eşyadan birisini seçme hakkına sahiptir. Buna hıyaru’t-ta’yin denir. Buna göre müşteri, bakmak için götürmüş olduğu bu eşyalardan birini seçince, alış-veriş o mal üzerinden gerçekleşmiş olur (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 31-33).
|
Bir hayvanı başka bir hayvanla değiştirmek/takas yapmak caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Bir hayvanı başka bir hayvanla değiştirmek/takas yapmak caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Tartı ve ölçü ile alınıp satılan aynı cins mallar (ribevi mallar); karşılıklı olarak mübadele edilirken (takas yapılırken), bunların eşit miktarda ve peşin olarak alınıp satılması gerekir. Aksi halde yapılan işlem faize dönüşür. Faiz ise bütün çeşitleriyle dinimizde haram kılınmıştır (Bakara, 2/275). Kıyemi (standart olmayan, değişken) malların takasında ise, eşitlik şartı aranmaz. Bu nedenle bir hayvanın kendi cinsinden bir hayvanla her ikisinin de peşin olması şartıyla; farklı cinsten bir hayvanla ise peşinlik şartı aranmaksızın değiştirilmesi caizdir. Hayvanların değerlerinin eşit olması şart olmadığı gibi, farklı olması durumunda değer farkı ödenmesi de akdin sıhhatine zarar vermez (Merğinani, el-Hidaye, III, 61 ve dev. ).
|
Yapılan bir satım akdi hangi durumlarda hukuki sonuç doğurmaz?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Yapılan bir satım akdi hangi durumlarda hukuki sonuç doğurmaz?
|
Cevap Metni:
|
Hanefi hukukçular, akdin asli unsurlarını (asl) ve tamamlayıcı şartlarını (vasf) birbirinden ayırarak, birinci durumda yani akdin asli unsurlarındaki bir eksikliğin akdi “batıl/hükümsüz”; ikinci durumda yani akdin vasıflarındaki bir eksikliğin ise akdi “fasid” kılacağını söylemişler ve akdi “sahih”, “fasid” ve “batıl” olmak üzere üçe ayırmışlardır. Buna göre akit sahihse hukuki sonuç doğurur, batıl ise doğurmaz. Fasit ise malın müşteri tarafından kabzedilmiş olması, mala üçüncü bir şahsın hakkının bağlanması gibi durumlarda hukuki sonuç doğurur, aksi halde doğurmaz (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 42; Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. , II, 198-199). Şartlarındaki eksiklik nedeniyle alış-veriş akdinin batıl olmasını gerektiren kurucu unsurlar; akdin siğası (icab-kabul), tarafları ve konusu şeklinde belirlenmiştir. Dolayısıyla, asli unsurlarının bulunmadığı veya kuruluş (in’ıkad) şartlarının eksik olduğu durumlarda alış-veriş akdi, şeklen mevcut olsa bile, hukuken hükümsüz sayılır. Bu şekilde herhangi bir hüküm doğurmayan alış-veriş akdinde, müşteri tarafından teslim alınan mal aynen duruyorsa, satıcıya iade edilir; zayi olması halinde ise, mal misli ise mislinin, değilse kıymetinin tazmin edilmesi gerekir. Mesela; akıl hastasının, mümeyyiz olmayan çocuğun alım-satımı, leş ve domuz gibi haram bir malın alım-satımı, ayrıca icab ve kabulün açık, birbirine uygun ve bitişik olmaması gibi durumlarda yapılan alış-veriş akdi, hiçbir hukuki sonuç doğurmaz (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 42; Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. , II, 198-199). Diğer mezheplere mensup alimler ise, eksikliğin akdin aslına yönelik olması ile vasfına (niteliklerine) yönelik olması arasında bir fark gözetmemiş; her iki durumda da akdin batıl/hükümsüz olacağını ifade etmişlerdir (Desuki, Haşiye, III, 54).
|
Satım akdi hangi durumlarda fâsit olur ve nasıl bir hukuki sonuç doğurur?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Satım akdi hangi durumlarda fasit olur ve nasıl bir hukuki sonuç doğurur?
|
Cevap Metni:
|
Hanefilere göre; bir alım-satım akdi; a. Asli unsurları dışında kalan şartlardan, semenin (fiyatın) belli olmaması, vadeli ise vadenin belirtilmemesi gibi, tali şartlarında bir eksikliğin bulunması, b. Akit sırasında akdin gereği olmayıp, örf haline gelmeyen ve taraflardan birisine menfaat sağlayan bir şartın koşulması, c. Satılan mal veya bedelinin dinin mal saymadığı veya haram kıldığı bir şey olması gibi sebeplerle (Merğinani, el-Hidaye, III, 42-50) fasit olur. Bu şekilde fasit olan bir alış-veriş akdinde, müşteri fasit bir akitle satın aldığı malı kabzederse ona malik olur. Fakat ya fesat sebeplerini ortadan kaldırılması ya da feshedilmesi gerekir. müşteri bu malda herhangi bir değişiklik yapar ya da bu mala üçüncü bir şahsın hakkı geçerse taraflar bu akdi feshedemezler (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 42; Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. , II, 198-199).
|
Alım satım akdi yapanların satış akdine ve ticaret örfüne uygun düşen bir şeyi şart koşarak akit yapmaları caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Alım satım akdi yapanların satış akdine ve ticaret örfüne uygun düşen bir şeyi şart koşarak akit yapmaları caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Alım satım akdi yapanların; satış akdinin gerektirdiği veya vadeli satışta rehin şartı koşulması gibi ona uygun düşen ya da örf haline gelen şartlarla alışveriş akdi yapmaları caizdir. Buna göre mesela satıcı, bedel ödeninceye kadar satılan malı yanında tutmayı, bedelin belli bir yerde kendisine teslim edilmesini; alıcı da, mal kendisine teslim edilinceye kadar bedeli ödememeyi, satın aldığı eşyanın garanti süresi içerisinde bozulması halinde satıcının bunu tamir ettirmesini ve satın aldığı malın belli bir yerde kendisine teslim edilmesini şart koşabilir (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 48; Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. , II, 201). Aynı şekilde alıcı da satın aldığı bir beyaz eşyanın evine getirilip kurulmasını, kömürün evine teslimini şart koşabilir. Çünkü bunlar örf haline gelmiştir.
|
Satıcı, içinde belirli bir müddet ücretsiz oturması şartıyla evini satabilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Satıcı, içinde belirli bir müddet ücretsiz oturması şartıyla evini satabilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Akdin muktezasından (gereğinden) olmayan, satış akdine uygun düşmeyen, örf haline gelmemiş olan ve taraflardan birine faydası dokunan bir şeyin akit esnasında şart koşulması, Hanefilere göre sahih olmadığı için bu şekilde yapılan bir alış-veriş akdi fasit olur (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 48-49). Delilleri, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şartlı satışı men etmesidir (Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebir, IV, 248, Kahire, ts. ; ayrıca bkz. Buhari, Büyu’, 73) Maliki ve Hanbelilere göre ise, akdin gereği olmayan, ancak akdin muktezasına da aykırı düşmeyen bir şeyin şart koşulması caizdir (İbn Rüşd, Bidayetü’l-müctehid, Beyrut, 1989, II, 263). Çünkü Rasulüllah (s.a.s.) bir sefer esnasında Hz. Cabir’den devesini satın almak istemiş, o da, Medine’ye kadar binmesi şartıyla satabileceğini söyleyince Rasulüllah (s.a.s.) bu şartı kabul ederek deveyi satın almıştır (Müslim, Müsakat, 113). Buna göre satıcının, içinde bir müddet ücretsiz oturması şartıyla evini satması, Maliki ve Hanbelilere göre sahihtir. Günümüzde hayli yaygın olması hasebiyle artık örf haline geldiği yorumuyla Hanefilerin yaklaşımına da aykırı olmadığı söylenebilir.
|
Alım satım akdi yapılırken taraflardan birinin zararına sebebiyet verebilecek bir şart koşulabilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Alım satım akdi yapılırken taraflardan birinin zararına sebebiyet verebilecek bir şart koşulabilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Alım satım akdinin gerektirmediği ve taraflardan birine zarar veren her türlü şart, fasit olmakla birlikte bu şekilde yapılan alım satım akdi sahih olur. Buna göre, bir şeyi satın alan kişinin (müşterinin), ondan belli bir süreliğine yararlanmaması, malı bir başkasına satmaması veya hibe etmemesi ya da satın alacağı otomobile binmemesi, üçüncü bir şahsa borç vermesi veya bir şey hibe etmesi gibi müşterinin zarar görmesine sebebiyet verebilecek bir şeyin şart koşulması halinde şart batıl (geçersiz), yapılan alışveriş akdi ise sahih olur (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 48-49; Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. , II, 201).
|
Bir mal satılırken bunun üçüncü bir şahsa satılması ya da bağışlanması şartı koşulabilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Bir mal satılırken bunun üçüncü bir şahsa satılması ya da bağışlanması şartı koşulabilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Alım satım akdinin gerektirmediği, taraflardan birine zarar veren veya üçüncü şahıslara menfaat sağlayan her türlü şart batıl yani geçersizdir. Ancak bu şart, akdin sıhhatine engel değildir, bu şekilde yapılan akit sahih olur. Buna göre, bir ev veya otomobil satılırken bunun üçüncü bir şahsa satılması veya bağışlanmasının şart koşulması, alıcının zarar görmesine sebep olacağı için bu şart batıl (geçersiz), alım satım akdi ise geçerli olur (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 48-49; Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. , II, 201). Maliki mezhebine göre ise genel hüküm böyle olmakla birlikte; hayır ve iyilik amaçlı bazı tasarrufları kayıt altına alan şartlar sahihtir (İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, Beyrut, 1989, II, 263). Buna göre, akit esnasında karşılıklı anlaşma ve rıza olduğu takdirde, taşınmaz bir malın camiye veya bir hayır kurumuna vakfedilmesi şartıyla satılması caizdir (M. Ebu Zehra, el-Milkiyye ve Nazariyyetü’l-akd, Kahire, ts. , s. 252).
|
Henüz olgunlaşmamış sebze ve meyvenin satışı caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Henüz olgunlaşmamış sebze ve meyvenin satışı caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
İslam alimleri, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, meyvesi olgunlaşıncaya kadar hurmanın, danesi beyazlaşıp afetten emin oluncaya kadar da ekin satışını yasaklamasını (Müslim, Buyu’, 13) gerekçe göstererek henüz olgunlaşmamış, kendisinden insan yiyeceği veya yem olarak yararlanılacak durumda olmayan sebze ve meyvelerin satışını caiz görmemişlerdir. İnsanlar için yiyecek, hayvanlar için de yem olarak kullanılabilecek durumda olan sebze ve meyvelere gelince; bunların henüz olgunlaşmadan satışı caizdir. Zira bu durumdaki sebze ve meyveler, kendilerinden yararlanılan (müntefeun bih) ve değeri olan (mütekavvim) bir mal olarak kabul edilir (Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. II, 182-183).
|
Ağaçtaki meyvenin veya tarladaki ürünün henüz olgunlaşmadan satılması durumunda hasat zamanına kadar ağaçta veya tarlada bırakılması caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Ağaçtaki meyvenin veya tarladaki ürünün henüz olgunlaşmadan satılması durumunda hasat zamanına kadar ağaçta veya tarlada bırakılması caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Esasen satın alınan sebze ve meyvelerin, zorunlu bir durum olmadıkça, sahibinin mülkünü meşgul etmemek için olgunlaşmaları beklenmeden hemen toplanması gerekir. Bu sebze ve meyvelerin hasat zamanına kadar, tarla ve ağaç üzerinde kalmalarının şart koşulması, Hanefi mezhebindeki çoğunluk görüşüne göre satım akdini fasit kılar (Merğinani, el-Hidaye, III, 26). İmam Muhammed’e göre ise, olgunlaşmaya yüz tutmuş sebze ve meyvelerin tarla ve ağaç üzerinde bir müddet daha kalmasının şart koşulması örf sebebiyle istihsanen caizdir. Günümüzde satın alınan ürünün hasat zamanına kadar bırakılması örf haline gelmiştir. İmama Muhammed’in görüşü tercih edilerek böyle bir satışın caiz olduğunu söylemek uygun olur. Diğer yandan her hangi bir şart koşulmaksızın satıcının; ekinlerin tarlada, meyvelerin de ağaç üstünde bırakılmasına rıza göstermesi halinde ise yapılan bu akit ittifakla caiz olur. Şayet örf haline gelmemişse ve ürün satıcının izni olmaksızın bırakılırsa, ürünlerde meşru olmayan bir yolla artış sağlanmış olacağından, müşterinin satın almış olduğu sebze ve meyvelerin miktarının üzerine gelen (kıymet veya miktar açısından) fazlalığı sadaka olarak dağıtması gerekir (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 27; Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. , II, 182-183). Fazlalık miktarı ise o toplumun örfüne göre tespit edilir. Şayet müşterinin satın aldığı sebze ve meyve olgunlaşmaya yakın bir durumda olur da satıcının izni olmadan tarla veya ağaç üzerinde bırakılacak olursa, meydana gelebilecek fazlalığın sadaka olarak dağıtılması gerekmez. Zira bu nitelikteki ürünlerde gerçek anlamda bir artış söz konusu olmaz (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 27).
|
Satılan bir arazi veya ağaç üzerindeki ürünler kime aittir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Satılan bir arazi veya ağaç üzerindeki ürünler kime aittir?
|
Cevap Metni:
|
Ekin, sebze ve meyveler; arazi ve ağaca kalıcı olarak bitişik olmayıp, onlardan ayrılabilen bağımsız eşya gibi değerlendirildiklerinden, alışveriş akdinde alıcıya ait olması şart koşulmamışsa, satıcıya ait olur. Bu bakımdan satıcının, ürünlerini toplayıp, arazi veya ağacı alıcıya teslim etmesi gerekir. Ancak taraflar akit esnasında ekin ve meyvelerin de satışa dahil edilmesini şart koşarlarsa, şartın gereği olarak, bunlar alıcıya ait olurlar (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. , III, 27). Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse, içinde meyve bulunan hurmalık veya ağaç satın alırsa; müşteri (aksini) şart koşmadığı takdirde, meyvesi satıcıya aittir.” (Müslim, Buyu’, 15)
|
Tarla, bahçe ve ağaç üzerindeki ekin, sebze ve meyvenin bir kısmını istisna ederek satmak caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Tarla, bahçe ve ağaç üzerindeki ekin, sebze ve meyvenin bir kısmını istisna ederek satmak caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Ağaç üzerindeki meyvenin, bahçedeki sebzenin veya tarladaki ekinin, miktar belirtip bir kısmını istisna ederek satmak Hanefi mezhebindeki bir görüşe göre caiz, diğer bir görüşe göre ise caiz değildir. Ancak istisna edilen; belirli ağaçlar veya arazinin belirli bölümündeki ürün olursa o zaman ittifakla caiz olur. Satıcının belirli bir ağacın üzerindeki meyveyi, bahçenin belirli bölümündeki sebzeyi veya tarlanın belirli bölümündeki ekini istisna ederek satması, buna örnek olarak gösterilebilir (Merğinani, el-Hidaye, Beyrut, ts. III, 28).
|
Domates, patlıcan gibi kökü sabit kaldığı halde ürünü yenilenen sebzelerin, fidesinde iken satışı caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Domates, patlıcan gibi kökü sabit kaldığı halde ürünü yenilenen sebzelerin, fidesinde iken satışı caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Bütün ürününü bir anda vermeyip, bir kısmı olgunlaşmış, bir kısmı ise henüz çiçek halinde olan sebze ve meyvelerin fidesinde veya dalında iken satışı Hanefilerce caiz görülmemiştir. Zira burada ürünün bir kısmı mevcut iken, diğer bir kısmı henüz mevcut değildir ve satışa sunulan ürünün miktarında belirsizlik söz konusudur. Ayrıca mevcut ürünü toplama sırasında hangisinin alıcıya hangisinin satıcıya ait olduğu belli değildir. Ancak bazı Hanefi alimler, zorluk ve sıkıntıyı gidermek için meyve ve patlıcan gibi ürünlerden mevcut olmayanı mevcut olana tabi kılarak, bu alış-verişi caiz görmüşlerdir. Ayrıca İmam Muhammed de birbirinin peşi sıra gelen bir ürün olduğu için gül satışını caiz görmüştür (Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, t. s. , II, 183). Bu tür ürünlerin satımında en iyisi, görünen ürünün değil de, ürünle birlikte fidelerin de satılmasıdır (Merğinani, el-Hidaye, III, 26). Nitekim bu durumdaki ürünlerin satışı Mecelle’de de caiz kabul edilmiştir (Mecelle, 207 Md).
|
Taraflardan birisi tarafından fark verilerek aynı cinsten iki malın takas edilmesi caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Taraflardan birisi tarafından fark verilerek aynı cinsten iki malın takas edilmesi caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Tartı veya ölçü ile alınıp satılan aynı cins mallar (ribevi mallar); karşılıklı olarak mübadele edilirken, bunların eşit miktarda ve peşin olarak alınıp satılması gerekir. Aksi halde yapılan işlem faiz muamelesi olur. Faiz ise dinimizde haram kılınmıştır (Bakara, 2/275). Tartı veya ölçü ile alınıp satılmayan ve taneleri arasında farklılıklar bulunan diğer (kıyemi) malların takasında ise eşitlik şartı aranmaz. Bu nedenle farklı model ya da değerlerdeki mal ve ürünler değiştirilirken, değer farkından dolayı ödenen fazlalık faize girmez. Diğer bir ifadeyle, kıyemi malların, aradaki fiyat farkı ödenerek peşin olması şartıyla değiştirilmeleri dinen caizdir (Merğinani, el-Hidaye, III, 61 ve dev. ).
|
Domuz etinin insana vereceği zararlar tamamen ortadan kaldırılsa, domuz eti haram olmaktan çıkar mı?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Domuz etinin insana vereceği zararlar tamamen ortadan kaldırılsa, domuz eti haram olmaktan çıkar mı?
|
Cevap Metni:
|
İslam dini, insanları maddi-manevi birçok zarar ve kötülükten korumak için kurallar koymuş; zararlı, kötü ve pis şeyleri yasaklamış; temiz, güzel ve faydalı olanları ise helal kılmıştır (Bakara, 2/168, 173; A’raf, 7/157). Bu çerçevede domuz eti de kesin bir biçimde haram kılınmıştır: “Allah size ancak ölü hayvan etini (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı.” (Bakara, 2/173) Domuzun haram kılınışının hikmeti olarak kendi pisliğini yemesi, etinde bulunan bazı mikrop ve bakterilerin pek çok hastalığa sebep oluşu gibi maddi etkenler dile getirilmiştir (bkz. Prof. Dr. Asaf ATASEVEN, Din Ve Tıp Açısından Domuz Eti, DİB Yayınları). Ancak domuz etinin haram kılınmasını sadece bunlara bağlamak doğru olmaz. Domuz eti, Allah Kur’an’da yasakladığı için haramdır (Bakara, 2/168, 173; A’raf, 7/157). Domuz etinde bulunan olumsuzluklar ortadan kaldırılsa bile, domuz etinin haramlık hükmü yine değişmez. Çünkü Yüce Allah’ın emir ve yasaklarında, bizim bildiklerimizin yanı sıra bilmediğimiz daha pek çok sebep ve hikmet mevcuttur. Biz, Yüce Allah’ın emir ve yasaklarını sebep ve hikmetlerinden dolayı değil, yalnızca O’nun emri ya da yasağı olduğu için yerine getiririz.
|
Ticari amaçla domuz yetiştirip satmak caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Ticari amaçla domuz yetiştirip satmak caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Dinimiz, insanı maddi ve manevi zararlardan korumak için bir takım kurallar koymuş; bu amaçla pis, kötü ve zararlı olan şeyleri yasaklamış; temiz, güzel ve faydalı olanları da helal kılmıştır (Bakara, 2/168, 173; A’raf, 7/157). Kur’an-ı Kerim’de: “Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı…” buyurularak (Bakara, 2/173; Maide, 5/3; En’am, 6/145; Nahl, 16/115) domuzun pis olduğu ve etinin de haram kılındığı açıkça ifade edilmiştir. Her ne kadar bu ayet-i kerimelerde, domuzun etinin haram kılındığından söz edilmiş ise de, En’am Suresinin 145. ayetinde geçen “rics” kelimesi ile, A’raf Suresinin 157. ayetinde yer alan “ (Allah) onlara pis ve murdar olan şeyleri haram kılar. “ ifadelerini birlikte değerlendiren İslam alimleri, domuzun sadece etinin değil, bütün cüzlerinin necis olduğunu ifade etmişlerdir (Kasani, Bedaiu’s-Sanai, Beyrut, 1986, V, 142, 305). Hz. Peygamber içki, leş, put ve domuzun satımının Allah ve Rasulü tarafından kesinlikle yasaklandığını bildirmiştir (Buhari, Büyu 111). Konuyla ilgili bu ayet ve hadislere dayanan İslam alimleri; domuzun Müslümanlar açısından mütekavvim (dinin mal kabul edip haram kılmadığı) bir mal olmadığını, mal olmayan bir şeyin Müslümanın mülkü olamayacağı gibi, akde de konu olamayacağını, bu sebeple satışının batıl ticaretinin haram olduğunu söylemişlerdir (Kasani, Bedaiu’s-Sanai, V, 142, 305; Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. , II, 199; İbn Abdilber, el-Kafi, Riyad 1985, II, 675; İbn Rüşd, Bidayetü’l-müctehid, Beyrut 1982, II, 126). Buna göre domuzun yetiştirilmesi de, satılması da caiz değildir. Domuz üretimi veya ticaretinden elde edilen kazanç Müslümana helal değildir.
|
Sosis imalatında kullanılmak üzere domuz bağırsağının alım satımını yapmak caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Sosis imalatında kullanılmak üzere domuz bağırsağının alım satımını yapmak caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Domuz dinimizin pis saydığı ve etinin yenilmesini haram kıldığı bir hayvandır. Kur’an-ı Kerim’de, “Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı…” (Bakara, 2/173; Nahl, 16/115; Maide, 5/3; En’am, 6/145) buyurulmaktadır. Her ne kadar bu ayet-i kerimelerde, domuzun etinin haram kılındığından söz edilmiş ise de, En’am Suresinin 145. ayetinde geçen “rics” kelimesi ile, A’raf Suresinin 157. ayetinde yer alan “ (Allah) onlara pis ve murdar olan şeyleri haram kılar” ifadelerini birlikte değerlendiren İslam alimleri, domuzun her şeyinin haram olduğu sorucunu çıkarmışlardır (Merğinani, el-Hidaye, IV, 69). Buna göre, domuzun kendisi, eti, yağı, derisi ve diğer tüm organları pistir, Müslüman için mal değildir. Bir Müslümanın mal olmayan bir şeyi alıp satması caiz değildir. Nitekim Hz. Peygamber içki, leş, put ve domuzun satımının Allah ve Rasulü tarafından kesinlikle yasaklandığını bildirmiştir (Buhari, Büyu 111). Dolayısıyla domuzdan elde edilen her türlü ürünün zaruret bulunmadıkça yenilmesi, içilmesi, giyilmesi ve kullanılması haram olduğu gibi, Müslümanlara da gayrimüslimlere de satışı caiz değildir (Kasani, Bedaiu’s-Sanai, V, 305; Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. , II, 199; İbn Abdilber, el-Kafi, Riyad 1985, II, 675; İbn Rüşd, Bidayetü’l-müctehid, Beyrut 1982, II, 126). Bunların satışından elde edilen kazanç da haramdır. Dolayısıyla gayrimüslimlere yönelik de olsa, sosis imalatında kullanılmak üzere domuz bağırsağının alım satımını yapmak caiz değildir.
|
Kötü amaçlar için de kullanılmaya müsait olan “anason, haşhaş, kenevir” vb. bitkileri ekmenin, ticaretini yapmanın dini hükmü nedir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Kötü amaçlar için de kullanılmaya müsait olan “anason, haşhaş, kenevir” vb. bitkileri ekmenin, ticaretini yapmanın dini hükmü nedir?
|
Cevap Metni:
|
Yenilmesi, içilmesi veya kullanılması dinen caiz olan bir şeyi satmak da caizdir. Bu sebeple, yasal açıdan değil de, dini açıdan bakıldığında, kendisi aslen haram olmayan ürünleri helal alanlarda kullanmak üzere üretmekte ve ticaretini yapmakta bir sakınca yoktur. Bu maddeler normal olarak, helal alanlarda iş yapan kişi veya kurumlara satıldığı halde, alıcılar tarafından gizlice ve dolaylı yoldan, haram işlerde kullanılsa bile bundan dolayı üreticinin bir sorumluluğu olmaz (Zeylai, Tebyinü’l-hakaik, VI, 28). . Ancak doğrudan gayri meşru maddelerin üretiminde kullanılmak üzere ve bunu bilerek ilgili kişilere bu ürünleri satmak, bir haramı desteklemek ve yaymak anlamına geleceğinden bu gibi kazanç yollarından sakınmak gerekir (Şirbini, Muğni’l-muhtac, II, 37, 38; İbn Rüşd el-Ced, el-Beyan ve’t-tahsil, IX, 394-395; İbn Kudame, el-Muğni mea’ş-şerhi’l-kebir, IV, 306). Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de, “İyilikte ve takvada yardımlaşın, ama günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” (Maide, 5/2) buyurmaktadır. Öte yandan herhangi bir ürün, günlük kullanımda nerdeyse tamamen haram bir maddenin üretimi için kullanılmakta ise, bu ürünü üretmek ve ticaretini yapmak, büyük ihtimalle harama destek olacağından dinen sakıncalı olur. Bazı fıkıh alimleri, uyuşturucu imalatına dönük olarak haşhaş ve benzeri ürünleri üretmenin ve satmanın haram olduğunu belirtmişleridir (İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, Beyrut 2000, VI, 458-459; Ceziri, el-Fıkh ale’l-Mezahibi’l-Erbaa, V, 39-41; Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslami ve Edilletühu, VII, 448). Fakat ilaç imalatında kullanılmak üzere yetiştirilip, satılmalarında sakınca yoktur. Söz konusu maddelerin ekiminde devlet tarafından alınan bir karar ve konulan kotalar varsa bunlara riayet etmek gereklidir.
|
Kendisine bir şey emanet edilen kişi, emanet malı (vedîa) koruması karşılığında ücret talep edebilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Kendisine bir şey emanet edilen kişi, emanet malı (vedia) koruması karşılığında ücret talep edebilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Kendisine bir şey emanet (vedia) edilen kişinin, emanet malı (vedia) koruması karşılığında ücret alamaz. Şayet malı koruma işini ücretle yaparsa, bu akit vedia (emanet) akdi olmaktan çıkar, kira akdine dönüşür ve artık icare hükümleri geçerli olur. Bu durumda da emanet malın sahibine geri verilme masraflarını, emanet edilen kişinin karşılaması gerekir. Mala gelebilecek zararlardan o sorumludur (Merğinani, el-Hidaye, III, 210).
|
Taraflar arasında yapılan akitlerin kayda geçirilmesi zorunlu mudur?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Alışveriş
|
Soru Metni:
|
Taraflar arasında yapılan akitlerin kayda geçirilmesi zorunlu mudur?
|
Cevap Metni:
|
Dinimiz yapılan akitlerin, hiçbir şekilde tartışmaya meydan vermeyecek şekilde net ve belirli yapılmasına itina gösterdiği gibi, çıkması muhtemel anlaşmazlıkların çözümünde de elde net kanıtların bulunmasına önem vermiştir. Tarafların akit sırasında akitte gerekli olan şartlara riayet etmemeleri ve öne sürdükleri şartları belgelememeleri, günümüz ticari hayatında karşılaşılan olumsuzlukların en önemli nedenlerindendir. İslam, alış veriş ve borçlanma işlemlerinin yazılmasını tavsiye etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili olarak: “Ey inananlar, belli bir süreye kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın... Bu Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. “ (Bakara: 2/282) buyrulması, ticari işlemlerin kayıt altına alınmasının önemine işaret etmektedir. Bir sonraki ayette ise, “Eğer birbirinize güvenirseniz kendisine güvenilen kimse emanetini (borcunu) ödesin ve Allah’tan sakınsın.” (Bakara:2/283) buyrularak diğer alanlarda olduğu gibi ticari alanda da güven duygusunun çok önemli bir unsur olduğu ve bunun kötüye kullanılmaması gerektiği mesajı verilmektedir. Bakara suresi 282. ayetindeki borçlanma durumunda senet yapılması emri, ilim adamlarının büyük çoğunluğu (cumhur) tarafından vücup (gereklilik için) değil, tavsiye olarak değerlendirilmektedir (Kurtubi, el-Cami li Ahkami’l-Kur’an, Mısır, 1967, III, 383). Ancak güven duygusunun, doğruluk ve dürüstlüğün olabildiğince zedelendiği günümüzde, ticari işlem ve akitlerin kayıt altına alınması, karşılaşılabilecek anlaşmazlıklarda hukuki açıdan belge niteliği taşıyabilecek vasıtaların kullanılması, önem arz etmektedir. Bu bakımdan yapılan akitlerin yazılı hale getirilmesi, dini bir zorunluluk olmamakla beraber; tarafların Kur’an’ın tavsiyesine uyarak ticari iş ve işlemlerini kayıt altına almaları daha uygun olur.
|
KİRA
Bir evi belli bir süre için peşin parayla kiralayıp da, süresi dolmadan evden çıkan kişi, oturmadığı günlerin kirasını geri alabilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Kira
|
Soru Metni:
|
Bir evi belli bir süre için peşin parayla kiralayıp da, süresi dolmadan evden çıkan kişi, oturmadığı günlerin kirasını geri alabilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Kira akdi, her iki taraf için de bağlayıcıdır. Kira süresi dolmadan taraflardan birisinin akdi tek taraflı olarak feshetmesi caiz değildir. Dolayısıyla bir evi belli bir süre için peşin parayla kiralayan, ancak süresi dolmadan çıkan kişi, anahtarı aldıktan sonra bir süre oturmayıp boş bırakması durumunda kiranın tamamını ödemek zorunda olduğu gibi (Merğinani, el-Hidaye, III, 232), erken çıkması durumunda da geriye kalan günlerin ödenmiş kirasını geri alamaz. Şayet kira bedeli peşin alınmamışsa, kiracı kalan süre içersinde oturmadığı günlerin kirasını da ödemek zorundadır.
|
Kiralanan bir tarladan, kuraklık, dolu vb. nedenlerle ürün alınamadığı durumlarda, tarla sahibine yine de kira ödenmesi gerekir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Kira
|
Soru Metni:
|
Kiralanan bir tarladan, kuraklık, dolu vb. nedenlerle ürün alınamadığı durumlarda, tarla sahibine yine de kira ödenmesi gerekir mi?
|
Cevap Metni:
|
Kiralanan bir araziden kuraklık, dolu, sel baskını, çekirge istilası gibi doğrudan ürüne yönelik bir afet sebebiyle ürün alınamazsa Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre kira fesh edilemeyeceği gibi ücretten indirim de yapılmaz (Müzeni, Muhtasar, 129; İbn Kudame, el-Muğni, VI, 72). Hanefi mezhebinde ise, yağmurla sulanan araziden, yağmurun yağmaması, değirmenin suyunun kesilmesi gibi sebeplerle, kiralanan maldan ürün alınmasına engel tabii afet olması durumunda kiracı ücret ödemez. Çünkü araziden yararlanma imkanı olmamıştır (Merğinani, el-Hidaye, III, 249). Arazi ekildikten sonra ekini çekirge yese veya başka bir afet arız olsa; afet anına kadarki sürenin kirası ödenir. Afet anından sonra ise, eğer araziyi tekrar ekerek başka bir ürün alma imkanı bulunursa kalan sürenin kirası da ödenir. Tekrar ekilip ürün alma imkanı bulunmazsa kalan sürenin kirası ödenmez (İbn Abidin, el-Ukudü’d-dürriyye fi Tenkihı’l- Fetava’l-Hamidiyye, Bulak, 1300 H. II, 99).
|
Kira akdi tek taraflı olarak feshedilebilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Kira
|
Soru Metni:
|
Kira akdi tek taraflı olarak feshedilebilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Kira akdi her iki taraf için de bağlayıcı (lazım) bir akit olduğundan, akit yapıldıktan sonra taraflardan biri, geçerli bir mazereti olmadan veya diğerinin rızasını almadan tek taraflı olarak akdi feshedemez. Akdi feshedebilmek için; kiracının iflas etmesi, başka bir şehre tayin edilmesi, işi bırakması veya iş değişikliği yapması gibi geçerli bir mazeretinin bulunması (Merğinani, el-Hidaye III, 250) ya da her iki tarafın da rıza ve onayı gereklidir. Şu kadar var ki, mazeret belirgin olmaz ya da tartışmaya götürebilecek bir nitelik arz ederse, o takdirde akit, ancak mahkeme kararı ile fesh edilir. Bu durumda, mahkeme kararından sonra söz konusu akdi fesheden taraf, mali bakımdan yükümlü olmaz (Mevsıli, el-İhtiyar, II, 237-238).
|
Kiracı, kiraladığı taşınır veya taşınmaz bir malı sahibinin izni olmadan üçüncü bir şahsa kiralayabilir veya kullandırabilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Kira
|
Soru Metni:
|
Kiracı, kiraladığı taşınır veya taşınmaz bir malı sahibinin izni olmadan üçüncü bir şahsa kiralayabilir veya kullandırabilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Taraflar, kira sözleşmesinde yer alan şartlara uymak zorundadırlar. Buna göre kiraya veren kişi; malını kiraya verirken hangi amaçla kullanılacağını belirlemiş ve üçüncü şahıslara kiraya vermesine izin vermemişse, kiracının bu şartlara uyması gerekir. Ancak kira sözleşmesinde ev, dükkan, depo, nakil aracı gibi taşınır veya taşınmaz malın hangi amaçla kullanılacağı açık bir şekilde belirtilmemişse, kira akdi geçerli olur ve o beldenin örfü esas alınır. Şayet örf, kiracının bunu başka birisine kiraya vermesine ve dilediği gibi kullanmasına imkan tanıyorsa; kiracı, kiraladığı malı bir başkasına kiraya verebileceği gibi, herhangi bir ücret ödemeden kullanmasına da izin verebilir (Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. , II, 227-228).
|
Borç ilişkilerinde takas caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Borç ilişkilerinde takas caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Borç ilişkilerinin özel bir türü olan takas; iki kişi arasındaki karşılıklı borçların birbirine mahsup edilmesini ifade eder. Takas işlemi, hukuki ve ticari işlemleri basitleştirmesinin yanı sıra, borcun ifa ve nakil külfetini azaltma, taraflara karşılıklı güven verme gibi yararlar da sağlar. Karşılıklı iki borcun bulunması takas işleminin tabii ve zorunlu şartı olup, bu işlem belli şartlarda tek taraflı irade ile, belli şartlarda da karşılıklı irade ile gerçekleşir. Takas edilecek iki borç arasında cins, vasıf, vade ve benzeri niteliklerde eşitlik varsa, üçüncü şahısların hakkı ihlal edilmiyor veya şer’i bir kural da çiğnenmiyorsa, karşılıklı rıza aranmaksızın bir tarafın talebi ile takas kendiliğinden gerçekleşir. Mesela iki borç da aynı cins ve vadeli para borcu ise ve bu borçlardan biri üzerinde emanet, rehin gibi bir hak yoksa bu iki borç, tek tarafın isteğiyle takasa tabi tutulabilir. Buna karşılık, borçlar arasında cins, vasıf, vade ve nitelik yönünden farklılık varsa, takas ancak karşılıklı rıza ile gerçekleşebilir. Bu nedenle emanet olarak elde bulundurulan veya gasp edilen mal ya da vadeleri farklı iki borç, tarafların rızası bulunmadıkça takasa tabi tutulamaz. Hatta kocanın karısından alacağı ile karısına olan nafaka borcunun bile, borçlar aynı kuvvette olmadığı için takas konusu olmayacağı ifade edilmiştir. Bu tür kayıt ve şartlar, bir tür akid olan takasta karşılıklar arası dengenin korunmasını ve tarafların mağduriyetine yol açabilecek zorlamaların önlenmesini amaçlayan tedbirlerdir (Fetavay-ı Hindiyye, III, 230; İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, IV, 239).
|
Ödeme imkânı olduğu halde zamanında borcunu ödemeyen kişiye her hangi bir ceza-i müeyyide uygulanabilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Ödeme imkanı olduğu halde zamanında borcunu ödemeyen kişiye her hangi bir ceza-i müeyyide uygulanabilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Ödeme imkanı olduğu halde zamanında borcunu ödemeyen borçlu, manen sorumlu olur ve ahiret azabını hak eder. Bu konuda Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Zengin kişinin borcunu ödemeyi uzatması zulümdür.” (Buhari, Havalat, 1) Hukuki açıdan ise; kişinin zimmetinde bir borç sabit olur ve onu ödemeye yanaşmazsa, bu kişi yetkili makamlar tarafından ödemeye zorlanabileceği gibi, gerekli görülmesi halinde hapsedilir. Fakihler bu tür bir cezanın uygulanmasını, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in konuyla ilgili hadislerine dayandırmışlardır (bkz. Buhari, İstikraz, 13). Borçlunun borcunu geciktirmesi nedeniyle -paranın değer kaybetmesi gibi bir sebeple- alacaklı zarara uğrarsa borçluya bu zarar tazmin ettirilir. Ancak borçlunun mali sıkıntı içinde olduğunu ispat etmesi halinde yetkili makamlar borcunu ödeyebilmesi için kendisine belli bir süre tanır. Bu durum ise, alacaklının yasal hakkını istemesine engel teşkil etmez (Mevsıli, el-İhtiyar, II, 265-266).
|
Vadeli satış veya borç (karz) akdinde borçlanılan para birimi yerine başka bir para biriminin ödenmesi caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Vadeli satış veya borç (karz) akdinde borçlanılan para birimi yerine başka bir para biriminin ödenmesi caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Fakihlerin çoğunluğu, vadeli satış ile borç (karz) akdinde, bedel olarak belirlenen para birimi yerine, ödeme tarihindeki kuru esas alarak farklı bir para biriminin-mesala borç olarak alınan altın paranın yerine gümüş paranın -ödenmesini caiz görmüşlerdir (Serahsi, el-Mebsut, Beyrut, tsz, XIV, 2; , 239; İbn Kudame, el-Muğni, Beyrut, 1405, IV, 187; İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, Beyrut, 1982, II, 200). İbn Ömer’den (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir: “Baki’de deve satardım; deveyi (bazen) dinar (altın para) karşılığında satar, dirhem (gümüş para) alır; (bazen de) dirhem karşılığı satar, dinar alırdım. (Sattığımda) dirhemin yerine dinarı alır ve satın aldığımda da dinar yerine dirhem verirdim. Sonra Rasulüllah’a (s.a.s.) gidip ‘Ya RasulAllah, müsaade eder misin, sana bir şey soracağım. Ben (bir malı) dirhem mukabilinde satıp, dinar alıyorum. Bunun yerine altının yerine gümüşü alıp veriyorum’ dedim. Rasulüllah (s.a.s.); ‘Aranızda (ödenmemiş) bir şey kalmadıkça o günün rayici ile (birinin yerine ötekini) almanda mahzur yoktur. ‘ buyurdu” (Ebu Davud, Buyu’, 14). Buna göre mesela, vadeli bir satış veya borç (karz) akdine konu olan 1500 TL bedelin zimmette borç olarak kalmak üzere piyasada geçerli olan günlük kur üzerinden 1000 $ ile geri ödenmesi, her iki tarafın da rızasının olması kaydıyla caizdir.
|
Kişilerin ihtiyaçlarını gidermek için aralarında kurmuş oldukları “yardımlaşma sandığı”ndan borç (karz) olarak aldıkları parayı geri öderken, herhangi bir fazlalık ödemeleri caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Kişilerin ihtiyaçlarını gidermek için aralarında kurmuş oldukları “yardımlaşma sandığı”ndan borç (karz) olarak aldıkları parayı geri öderken, herhangi bir fazlalık ödemeleri caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Kişilerin, ihtiyaçlarını karşılamak için, faizsiz olarak kısa vadeli borç (karz) alıp bunu düzenli vadelerde ödemek üzere “yardımlaşma sandığı” kurmaları caizdir. Bu sandığa üye olanların, ihtiyaç halinde biriken primlerinin birkaç katına kadar borç (karz) almaları ve bunu belirlenen vade içerisinde geri ödemelerinde sakınca yoktur. Ancak ödemede bulunurken, alınan borç (karz) karşılığında önceden ileri sürülen her türlü fazlalık veya getiri sağlayan menfaat, faiz olacağı için caiz olmaz (Kasani, Bedaiu’s-sanai, VII, 395).
|
Akit esnasında şart koşulmadığı halde, borçlunun borcunu geri öderken, alacaklıya gönüllü olarak verdiği fazlalık veya sağladığı menfaat faiz kapsamına girer mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Akit esnasında şart koşulmadığı halde, borçlunun borcunu geri öderken, alacaklıya gönüllü olarak verdiği fazlalık veya sağladığı menfaat faiz kapsamına girer mi?
|
Cevap Metni:
|
Akit esnasında bir fazlalık veya menfaat şart koşulmaz ve o yörede böyle bir teamül de bulunmaz ise; borçlunun borcunu geri öderken, alacaklıya gönüllü olarak verdiği fazlalık veya sağladığı menfaat faiz kapsamına girmez. Dolayısıyla, borçlunun borç (karz) olarak aldığı maldan kıymet bakımından daha değerlisini veya miktar bakımından daha fazlasını geri ödemesi caizdir (Kasani, Bedaiu’s-sanai, VII, 395). Zira Hz. Peygamber (s.a.s.); “Sizin en hayırlılarınız borç ödeme hususunda en iyi olanlarınızdır.” (Buhari, Vekalet, 6; Müslim, Müsakat, 120) buyurarak, hem borcu vaktinde ödemeyi teşvik etmiş, hem de borçlunun borcunu öderken alacaklıya gönüllü olarak fazladan bir şey vermesinin güzel bir davranış olacağına işaret etmiştir.
|
Tuğla, demir, kereste gibi inşaat malzemeleri borç olarak alınıp verilebilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Tuğla, demir, kereste gibi inşaat malzemeleri borç olarak alınıp verilebilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Misli olan (taneleri birbirlerinin benzeri olan, birisi diğerinin yerine geçebilen) malların borç olarak verilmesi caizdir. Çünkü bu tür malların kendileri tüketildikten sonra, misillerini iade etmek mümkündür. Tuğla, demir, kereste gibi inşaat malzemeleri de bu kabildendir. Dolayısıyla bu malların borç olarak alınıp verilmeleri caizdir. Ancak bu malzemeler, asılları tüketilmeden kullanılacak olursa, bu durumda ariyet hükümleri geçerli olur ve geri verilirken bizzat kendilerinin iade edilmesi gerekir (Merğinani, el-Hidaye, III, 213; Mevsıli, el-İhtiyar, III, 402).
|
Karz (borç verme) akdinde süre belirlenmesi faize (nesîe/veresiye faizine) yol açar mı? Şayet süre belirlenmişse, borç veren kişinin, henüz süresi dolmadan alacağını istemesi caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Karz (borç verme) akdinde süre belirlenmesi faize (nesie/veresiye faizine) yol açar mı? Şayet süre belirlenmişse, borç veren kişinin, henüz süresi dolmadan alacağını istemesi caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Bazı alimler karz akdinde süre belirlemenin nesie (veresiye) faizine yol açacağını söylemektedirler (Kasani, Bedaiu’s-sanai, VII, 396). Ancak karz akdini her yönüyle bir mübadele (alım satım) akdi olarak kabul etmek mümkün değildir. Zira burada gerek borç alanın, gerekse borç verenin parayı değiştirme gibi bir niyetleri yoktur. Ayrıca paranın değiştirilmesinde hem mukriz (borç veren) hem de müstakriz (borç alan) için herhangi bir yarar da mevcut değildir. Bu nedenle akit esnasında bir fazlalık şart koşulmadığı sürece, karz akdinde süre belirlenmesi faize yol açmaz. Fakat belirlenen süre borç veren açısından bağlayıcı değildir. Borç verme bir yönden teberru akdi olduğu için, mukrizin (borç veren kişinin), şart koşulan süreye riayet etmesi hukuken şart değildir. Ancak söz konusu sürenin bitiminde istemesi ve böylece sözünde durması ahlaki bir görevdir. Zira Müslümanın ahdine vefa göstermesi, sözünde durması en önemli özelliklerdendir. Bu konuda birçok ayet ve hadis mevcuttur (Maide, 5/1; İsra, 17/34). Ayrıca zorda olan bir Müslümanın sıkıntısını gidermek, darda olan borçluya süre vermek dinimizin çok önem verdiği şeylerdendir. Nitekim bir ayet-i kerimde; “Eğer borçlu darlık içinde bulunuyorsa, ona geniş bir zamana kadar süre tanımak vardır. Eğer bilirseniz, alacağı bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/280) buyurulmaktadır. Rasulüllah da (s.a.s.): “Her kim bir müminin dünya sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse; Allah onun ahiret sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Her kim darda kalana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve ahirette kolaylık gösterir. Kişi din kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımındadır.” (Müslim, Zikr, 38) buyurmuşlardır.
|
Çocuğun malından babası veya vasîsi borç (karz) verebilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Çocuğun malından babası veya vasisi borç (karz) verebilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Çocuğun malından babasının veya vasisinin başkalarına borç (karz) vermesi caiz değildir. Zira baba veya vasi onun malından sadece, çocuğun sırf menfaatine olan tasarruflarda bulunabilir. Borç vermenin çocuğa maddi bir getirisi olmadığı, aksine parasının geri dönmeme gibi bir risk taşıdığı için baba veya vasinin onun malından borç verme yetkileri yoktur (Kasani, Bedaiu’s-sanai, VII, 394).
|
Akıl-baliğ olmayan çocuklar ile bunak ve akıl hastalarından borç (karz) alınabilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Akıl-baliğ olmayan çocuklar ile bunak ve akıl hastalarından borç (karz) alınabilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Borç verenin teberru ehliyetine sahip olması; bir başka ifadeyle; akıllı, ergen, ödünç vereceği malın maliki veya mal sahibinin vekili olması gerekir. Bu sebeple teberru ehliyetine sahip olmayan ergen olmamış çocuklar ile, bunak ve akıl hastalarından borç (karz) alınması caiz değildir (Kasani, Bedaiu’s-sanai, VII, 394; Mevsıli, el-İhtiyar II, 270-271).
|
Altının karz/borç verilmesi caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Altının karz/borç verilmesi caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Altın, kendisi sarf edildikten sonra misli iade edilebilen misli mallardandır. Dolayısıyla altının, cumhuriyet altını gibi tane ile alınıp satılanlarının sayı ile, 22 ayar bilezik gibi tartı ile alınıp satılanlarının ise tartı ile borç verilmesi caizdir. Fakat geri ödenirken eksiksiz-fazlasız, tam olarak alınanın misli verilmelidir. Aksi halde faizli işlem olur. Altının veresiye satılması ise caiz değildir.
|
Komşuların birbirlerinden ekmek, simit vb. gıda maddelerini borç almaları caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Komşuların birbirlerinden ekmek, simit vb. gıda maddelerini borç almaları caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Borç alıp verme ilişkisi, alınan bir malın tüketildikten sonra mislini geri vermek mümkün olan mallarda söz konusudur. Klasik dönemde ekmekler sayı ile alınıp verilmeleri halinde büyüklük-küçüklük, tartı ile alınıp verilmeleri halinde de ağırlık- hafiflik yönünden birbirine eşit olmadığı için, fakihler çoğunlukla ekmeğin borç olarak alınıp verilmesini caiz görmemişlerdir. Ancak insanların komşuluk gereği bu tür borçlanmalara ihtiyaç duymaları, örf ve adetlerin de buna bağlı olarak oluşmasından ötürü, İmam Muhammed ekmeğin borç olarak alınıp verilmesini istihsanen caiz görmüştür (Kasani, Bedaiu’s-sanai, Beyrut, 1986, VII, 395). Günümüzde ise, ekmek ve simit gibi gıda maddeleri artık fabrikalar tarafından üretildiği için bu tür ürünler standart hale gelmiştir. Dolayısıyla bu şekilde standart hale gelen gıda maddelerinin borç olarak alınıp verilmeleri kural olarak da caizdir.
|
Ev, ikinci el araba veya hayvan gibi standart olmayan (kıyemî) malların borç (karz) olarak verilmesi caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Ev, ikinci el araba veya hayvan gibi standart olmayan (kıyemi) malların borç (karz) olarak verilmesi caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Borç (karz) işlemi, malın aynı (kendisi), alan tarafından tüketildikten sonra mislinin iadesi mümkün olan mallarda söz konusudur. Dolayısıyla sadece altın, gümüş ve para ile, ölçülebilen, tartılabilen ve sayılabilen standart cinsten mallar borç (karz) olarak alınıp verilebilir. Taşınmaz mal veya hayvan gibi kıyemi mallar ise borç (karz) olarak verilemez. Çünkü kıyemi mallar, standart olmadığı ve piyasada misli bulunmadığı için, tüketildiğinde benzerini (mislini) geri vermek mümkün değildir. Mesela; borç (karz) olarak alınan bir hayvan veya ikinci el otomobilin yerine bir başkası ödenirken, ondan daha değerli veya değeri daha düşük olan birinin verilmesi mümkündür. Dolayısıyla standart olmayan bu tür mallarda borç (karz) işlemi mümkün değildir. Ancak Şafii hukukçular, cinsi, nev’i, adedi ve niteliği belli olan ticari mallar ile aynı özelliklere sahip hayvanların da, borç (karz) olarak verilebileceğine hükmetmişlerdir (Nevevi, Minhacu’t-talibin, Beyrut, 2005, s. 238-240). Delilleri, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bir uygulamasıdır (Müslim, Müsakat 22).
|
Borç alınan bir mal henüz kendisinden faydalanılmadan zarar görürse tazmini gerekir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Borç alınan bir mal henüz kendisinden faydalanılmadan zarar görürse tazmini gerekir mi?
|
Cevap Metni:
|
Borç olarak alınan mal borç alanın eline geçtiği andan itibaren onun sorumluluğundadır. Dolayısıyla bu malların henüz kendilerinden faydalanılmadan zarar görmeleri halinde, borçlu tarafından tazmin edilmesi gerekir. Aldığı miktarı aynen geri vermek zorundadır (İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, Beyrut, 1386 V, 681).
|
Borç olarak verilen altın, para, buğday gibi misli malların kullanımı karşılığında borçludan menfaat temin etmek caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Borç olarak verilen altın, para, buğday gibi misli malların kullanımı karşılığında borçludan menfaat temin etmek caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Borç (karz) olarak verilen nakit paralarla; altın, gümüş, demir, çimento, buğday ve arpa, gibi ölçü veya tartı ile alınıp satılan misli malların kullanımı karşılığında menfaat sağlamak caiz değildir, alınırsa bu faiz olur (Mevsıli, el-İhtiyar, İstanbul, ts. , II, 207; III, 402). Kur’an-ı Kerim’de karşılıksız borç vermek, “karz-ı hasen/güzel ödünç” olarak isimlendirilmiş (Bakara, 2/245; Maide, 5/12) ve bunu yapanlar övülmüştür. Rasulüllah (s.a.s.), “Borç karşılığında sağlanan her türlü menfaat, faizdir.” (İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, Beyrut, 2006, X, 648 H. No: 21078) buyurmuşlardır. Ancak, borçlanırken şart koşulmaması şartıyla borçlu borcunu öderken aldığından fazlasını verebilir. Bunda bir sakınca yoktur.
|
Borçlunun, borcunu vadesinden önce ödemesi karşılığında, alacaklının alacağından indirim yapması, caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Borç (Karz)
|
Soru Metni:
|
Borçlunun, borcunu vadesinden önce ödemesi karşılığında, alacaklının alacağından indirim yapması, caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Borçlunun her hangi bir şart koşmadan borcunu vadesinden önce ödemesi caiz olduğu gibi (İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, Beyrut, 1991, V, 82), alacaklının da herhangi bir şarta bağlı olmaksızın ödemenin erken yapılmasından dolayı alacağından bir miktar indirim yapması caizdir (Merğinani, el-Hidaye, III, 60-61). Zira satıcı alacağının tamamından vazgeçebileceği gibi, indirim de yapabilir. Bu, müşteri lehine bir ikram olup, faiz kapsamına girmez. Ancak alım satım akdinde taraflar, vadeli satılan malın bedelinin, vade dolmadan ödenmesi halinde fiyatta indirim yapılmasını şart koşarlarsa; içlerinde Hanefiler’in de bulunduğu ulemanın çoğunluğuna göre bu akit fasit olur. Fasit akid de faizli muamele hükmündedir. (Serahsi, el-Mebsut, Beyrut, 1993, XIII, 126; XXI, 31; Merğinani, el-Hidaye, III, 48; İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, Beyrut, 1991, V, 84-85, 91). Alacaklı, vadesi gelmiş olan bir alacağı için, borçluya, alacağının belirli bir kısmını tayin ettiği süre içerisinde ödemesi durumunda kalanından ibra edeceğini söyler, borçlu da o süre içerisinde öderse bu caiz olur ve alacağının kalan kısmından ibra etmiş sayılır (Merğinani, el-Hidaye, II, 180) Vadesi dolmamış borçlarda alacaklının borçluya, borcun bir kısmını vade dolmadan önce ödemesi şartıyla kalan kısmının düşürülmesi için yapılan bir sulh sözleşmesi Hanefi alimlerine göre caiz değildir. Çünkü vade para karşılığında satılmış olur. Bu da faize girer (Merğinani, el-Hidaye, III, 197; Ali Haydar, Dürerü’l-hükkam Şerh-u Mecelleti’l-ahkam, IV, 57). Mecmeu’l-fıkhi’l-İslami (İslam Fıkıh Akademisi) 1998 yılında aldığı 64 no’lu kararında; daha önceden şart koşulmuş olmaması ve araya üçüncü bir şahsın girmemesi kaydıyla, ister alacaklının ister borçlunun talebi ile olsun, vadeli borcu peşine döndürme karşılığında borçtan indirim yapmanın caiz olduğuna karar vermiştir (Mecelletü Mecmai’l-Fıkhi’l-İsl’ami, Sayı, 6, sh. 193).
|
ÖDÜNÇ
Ödünç malın iadesi ve iade masrafları kime aittir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Ödünç (Ariye)
|
Soru Metni:
|
Ödünç malın iadesi ve iade masrafları kime aittir?
|
Cevap Metni:
|
Ödünç (ariyet) malın iade masrafları ödünç alan kişiye aittir. Ödünç alınan malın ne şekilde geri verileceği hususunda, yaygın olan örfün hükümleri geçerlidir. Bu kurallara uyulmazsa malda meydana gelecek zararın tazmini gerekir (Merğinani, el-Hidaye, III, 216; Mevsıli, el-İhtiyar, III, 404). Zira örf ile tayin nass ile tayin gibidir (Mecelle, 43-45).
|
EMANET(VEDİA)
Emlakçinin komisyon alması helal midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Emlakçinin komisyon alması helal midir?
|
Cevap Metni:
|
Dinen helal olan bir malın veya hizmetin alım satımında aracı olan kişinin, yaptığı hizmetin karşılığında alıcı veya satıcıdan yahut her ikisinden tespit edilen oranda ücret alması caizdir. Ücretin, önceden belirlenmemiş olması halinde ise, mevcut uygulama ve örfe göre hareket edilir. Bu itibarla emlakçinin, yaptığı iş karşılığında, alacağı komisyon ücreti helaldir (Serahsi, el-Mebsut, XIII, 154; Fetavay-ı Hindiyye, III, 162).
|
Emlakçinin komisyon alması helal midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Emlakçinin komisyon alması helal midir?
|
Cevap Metni:
|
Dinen helal olan bir malın veya hizmetin alım satımında aracı olan kişinin, yaptığı hizmetin karşılığında alıcı veya satıcıdan yahut her ikisinden tespit edilen oranda ücret alması caizdir. Ücretin, önceden belirlenmemiş olması halinde ise, mevcut uygulama ve örfe göre hareket edilir. Bu itibarla emlakçinin, yaptığı iş karşılığında, alacağı komisyon ücreti helaldir (Serahsi, el-Mebsut, XIII, 154; Fetavay-ı Hindiyye, III, 162).
|
Emanet bırakılan malın sahibi kaybolursa, emanet alan kişi bu malı nasıl korumalıdır?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Emanet bırakılan malın sahibi kaybolursa, emanet alan kişi bu malı nasıl korumalıdır?
|
Cevap Metni:
|
Emanet veren kişi kaybolur ve yaşayıp yaşamadığı bilinmez ise, emanet alan kişi malı, sahibinin vefatı kesin olarak bilininceye kadar muhafaza eder. Şayet emanet edilen malın bozulma ihtimali varsa, emanetçi yetkili makamın izni ile o malı satarak bedelini muhafaza eder. Ancak satmaz da, mal kendiliğinden zayi olursa tazmin yükümlülüğü olmaz (İbn Abidinzade, Tekmilet’ü Reddi’l-muhtar, II, 510; Mecelle, 785 Md). Mal sahibinin öldüğü kesin olarak bilindiğinde de onun mirasçılarına iade eder.
|
Emaneti (vedîa) yanında bulunduran kişi o maldan yararlanabilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Emaneti (vedia) yanında bulunduran kişi o maldan yararlanabilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Emanet (vedia) olarak bırakılan maldan emanetçinin yanında iken elde edilen menfaat, mal sahibine aittir. Mesela, emanet bırakılan hayvandan elde edilen süt, yün vb. şeyler mal sahibine ait olur. Emanet alan, bunlardan yararlanamaz (Mevsıli, el-İhtiyar, II, 241; Mecelle 798 Md. ). Zira bir malı emanet olarak alan kişi, bunun karşılığında herhangi bir ücret alamaz ve bu malda tasarrufta da bulunamaz (İbn Nüceym, el-Bahru’r-raik, VIII, 306). Bu nedenle emanet alan kişi, kendi kusuru ile emanet mala zarar verdiğinde bunu tazminle yükümlü olduğu gibi, bu maldan elde edilen menfaate zarar verdiğinde de zararı tazmin etmekle yükümlü olur (İbn Abidin, Tekmiletü Reddi’l-muhtar, I, 42).
|
Bir mecliste unutulan eşyanın zarar görmesi halinde bunu kim tazmin eder?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Bir mecliste unutulan eşyanın zarar görmesi halinde bunu kim tazmin eder?
|
Cevap Metni:
|
Bir mecliste oturanlardan biri tarafından unutulan eşyanın, aynı mecliste olan diğer insanlar tarafından emanet olarak korunması gerekir. Şayet o mecliste bulunanlar malı korumazlar veya korumada kusurlu davranırlar da, mal zarar görürse tazmin ederler (Mevsıli, el-İhtiyar, III, 376).
|
Otel, otopark, kaplıca, hamam vb. yerlerde emanet bırakılan elbise, eşya veya aracın kaybolması ya da zarar görmesi halinde tazmini gerekir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Otel, otopark, kaplıca, hamam vb. yerlerde emanet bırakılan elbise, eşya veya aracın kaybolması ya da zarar görmesi halinde tazmini gerekir mi?
|
Cevap Metni:
|
Otel, otopark, kaplıca, hamam vb. yerlerde emanet bırakılan mal için emanetçi ücreti ödenir de, mal kaybolur veya zarar görürse işletmeci bunu tazmin eder. Ücret ödenmezse işletme sahibinin kusuru varsa tazmin eder, yoksa tazmin etmez. Ancak işletme sahibi emanet bırakılan yerde malı korumak için görevli bulundurur ve bu görevlinin kusurundan dolayı mal zarar görürse, işletmeci zararı görevliye tazmin ettirebilir (Mevsıli, el-İhtiyar, III, 375-376).
|
Emanet (vedîa) edilen malın, belirli bir yerde veya belirli kişiler tarafından korunması şart koşulursa, bu şartlara uymak zorunlu mudur?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Emanet (vedia) edilen malın, belirli bir yerde veya belirli kişiler tarafından korunması şart koşulursa, bu şartlara uymak zorunlu mudur?
|
Cevap Metni:
|
Kendisine bir mal emanet edilen kişinin, emanet malla ilgili konulan şartlara uyma zorunluluğu vardır. Dolayısıyla mal sahibinin şart koştuğu mekanın veya yerleşim biriminin dışında bir yerde korur da mal zarar görürse tazmin eder. Kendi aile fertleri hariç, mal sahibinin istemediği kişiler eliyle koruması da caiz olmaz. Fakat emanetçi, emanet malı aile fertleri ile birlikte kendi malını koruduğu yerde muhafaza eder ve bir kusuru da bulunmazsa, mala gelen zararı tazmin etmez (Merğinani, el-Hidaye, III, 211; Mevsıli, el-İhtiyar, III, 375).
|
Emanet bırakılan malın bakım, yem, işçilik vb. masrafları kime aittir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Emanet bırakılan malın bakım, yem,işçilik vb. masrafları kime aittir?
|
Cevap Metni:
|
Emanet bırakılan malın bakım, yem, işçilik vb. masrafları, emanet eden kişiye aittir. Zira emanet alan kişi, yaptığı işten dolayı ücret almamaktadır. Dolayısıyla emanet mal için yapılan masrafları karşılamakla yükümlü değildir (Mevsıli, el-İhtiyar, III, 374; Mecelle 786 Md).
|
Emanet verilen mal (vedîa) geri istendiğinde, emaneti alan tarafından inkâr edilirse ne gerekir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Emanet verilen mal (vedia) geri istendiğinde, emaneti alan tarafından inkar edilirse ne gerekir?
|
Cevap Metni:
|
Mal sahibi emaneti geri ister de, karşı taraf böyle bir emanet almadığını söyleyerek emaneti inkar ederse ve emanet verenin elinde bir belge bulunmazsa, emanetçi gasıp durumuna düşer. Daha sonra emanet alan kişi emaneti itiraf eder veya mal sahibi delil getirirse ve bu arada mal da zarar görürse, emanet alan kişi kusurlu olmasa da zararı tazmin eder (Merğinani, el-Hidaye, III, 208; Mevsıli, el-İhtiyar, III, 374).
|
Emanet alınan bir mal (vedîa), sahibinin izni olmadan kullanılır veya başkasına emanet olarak verilir, sonra da bu haksız tasarrufa son verilirse, tazmin gerekir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Emanet alınan bir mal (vedia), sahibinin izni olmadan kullanılır veya başkasına emanet olarak verilir, sonra da bu haksız tasarrufa son verilirse, tazmin gerekir mi?
|
Cevap Metni:
|
Emanet (vedia) alınan bir mal sahibinin izni olmadan kullanılır ve kullanım süresi içerisinde malda herhangi bir zarar oluşmaz, sonra da bu haksız tasarrufa son verilirse, bundan sonra meydana gelen bir zarardan dolayı tazmini gerekmez. Çünkü tazmini gerektirecek sebepler ortadan kalkmıştır. Fakat emaneti elinde bulunduran kişi malı yerine koyarken, daha sonra tekrar kullanma niyeti taşıyorsa; o zaman yeniden kullanmadan önce bile olsa, meydana gelen zararı tazmin eder (Merğinani, el-Hidaye, III, 209; Mevsıli, el-İhtiyar, III, 374). Şafiilere göre ise, söz konusu kişi sonradan haksız tasarruflarına son verse bile, sahibinin izni olmadan emanet edilen malı, haksız bir şekilde kullanmış olduğu için her halükarda tazmin etmekle yükümlü olur (Nevevi, Minhacu’t-talibin, 360, 362). Bu konuda örf belirleyici bir kural olarak uygulanabilir.
|
Emanet malın, korunduğu yerden başka bir yere nakledilmesi caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Emanet malın, korunduğu yerden başka bir yere nakledilmesi caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Emanet malın, korunduğu ev veya işyerinde yangın, deprem ve sel gibi bir afet meydana gelirse, bu malın zarar görmemesi için korunduğu yerden başka bir yere nakledilmesi caiz olur. Bu durumda emanet alan kişi meydana gelen zararı tazmin etmekle yükümlü olmaz. Ancak emanetçinin, taşıma işlemini mücbir bir sebeple yaptığını kanıtlaması gerekir (Merğinani, el-Hidaye, III, 208; Mevsıli, el-İhtiyar, III, 373). Olağan üstü hiçbir şey olmadığı halde, emanet malın başka bir yere nakledilmesi sahibi tarafından yasaklanmaz ve yol güvenliği de bulunursa, emanetçi nakliye masrafını karşılayarak bu malı başka bir yere nakledebilir. Ayrıca kusuru olmadığı müddetçe de meydana gelebilecek zararı tazmin etmez (Merğinani, el-Hidaye, III, 210; Mevsıli, el-İhtiyar, III, 374).
|
Kişinin kendisine teslim edilen bir malı (vedîa), sahibinin izni olmadan bir başkasına emanet olarak bırakması caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Kişinin kendisine teslim edilen bir malı (vedia), sahibinin izni olmadan bir başkasına emanet olarak bırakması caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Emanet malın, bizzat kendisine emanet edilen kişi veya onun aile fertlerinden biri tarafından korunması gerekir. Dolayısıyla, sabinin izni olmadan korunması için başkalarına emanet olarak bırakılması caiz değildir. Şayet emanet edilen kişi, emanet malı bir başkasına bırakır ve malda da zarar meydana gelirse, bunun tazmin edilmesi gerekir. Bu durumda mal sahibi, zararını dilerse emanet verdiği ilk şahsa, dilerse emaneti kabul eden ikinci şahsa tazmin ettirir. İlk şahsa tazmin ettirirse, bu kişi malı muhafaza konusunda kusurlu olmadığı sürece emaneti kabul eden ikinci şahsa rücu’ edemez. Şayet mal sahibi zararını ikinci şahsa tazmin ettirirse, bu kişi emanet malı muhafaza konusunda kusurlu davranmamışsa, emanet alan ilk şahsa rücu’ edebilir (Merğinani, el-Hidaye, III, 208, 211; Mevsıli, el-İhtiyar, III, 372, 374). Zarar, ikinci şahsın kusuru sebebiyle meydana gelmesine rağmen mal sahibi bu zararı ilk şahsa tazmin ettirmiş ise, bu kişi ikinci şahsa rücu’ eder (Mecelle, 790 Md. ).
|
Emanet olarak bırakılan mal (vedîa), emanetçinin yanında zarar görürse tazmin edilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Emanet (Vedia)
|
Soru Metni:
|
Emanet olarak bırakılan mal (vedia), emanetçinin yanında zarar görürse tazmin edilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Kişinin, kendi malını koruması için bir başkasına emanet olarak bırakmasına “vedia akdi” denir. Bu şekilde muhafaza amacıyla bırakılan mal, o kişinin yanında emanettir. Bu malı, nasıl korunması gerekiyorsa (mesela hayvan ahırda, mücevher kasa veya çekmecede korunur) o şekilde korur. Dolayısıyla emanet alan kişinin, malı koruma konusunda herhangi bir kusuru veya teaddisi (sahibinin izni olmadan kullanması) olmadığı sürece, emanet bırakılan mala gelen zararı tazmin yükümlülüğü olmaz (Merğinani, el-Hidaye, III, 208; Nevevi, Minhacu’t-talibin, 360-361; Mecelle, 68 md. ). Zira Peygamber (s.a.s.) “Hıyanet etme gibi bir kusuru yoksa emanet (vedia) alan kişi, mala gelen zararı tazmin etmekle yükümlü olmaz.” (Abdurrezzak, el-Musannef, VIII, 178; Darekutni, Sünen, III, 41) buyurarak, emanetçinin kusuru olmadığı sürece kendisine bırakılan mala gelen zararı tazmin etmekle yükümlü olmayacağını beyan etmiştir. Ancak zarar, emanetçinin korumadaki bir kusuru veya mal sahibinin izni olmadığı halde kullanması gibi bir hıyaneti sebebiyle meydana gelecek olursa, o kişinin bunu tazmin etmesi gerekir (Merğinani, el-Hidaye, III, 208; Mevsıli, el-İhtiyar, III, 372-373).
|
İnsanın hayatta iken, çocukları arasında ayrım yaparak birine veya bazılarına mal varlığının tamamını veya bir kısmını bağışlaması caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Hibe (Bağış)
|
Soru Metni:
|
İnsanın hayatta iken, çocukları arasında ayrım yaparak birine veya bazılarına mal varlığının tamamını veya bir kısmını bağışlaması caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Esasen kişinin sağlığında kendi malında istediği şekilde tasarruf etme hakkı vardır. Hukuken, malının bir kısmını veya tamamını yabancı birisine verebileceği gibi, çocuklarından birisine veya bazılarına da verebilir. Bu tasarrufu hukuken geçerlidir. Ancak hükmü konusunda İslam alimleri arasında farklı görüşler vardır. Konu ile ilgili tartışmalar şu hadisin farklı anlama ve yorumlanmasına dayanır. Hz. Peygamber (s.a.s.), malının bir bölümünü bir oğluna vermek isteyip, kendisini şahit tutmak isteyen Numan b. Beşir adındaki sahabiye, diğer çocuklarına da mal verip vermediğini sormuş, vermediğini öğrenince, ona şahit olmamış, başkasını şahit tutmasını istemiş, (hadisin farklı rivayetlerindeki ifadelere göre) “onu geri al”, “çocukların arasında adil davran”, “zulmüne beni şahit tutma” gibi ifadelerle Numan’ı reddetmiştir (Buhari, Hibe, 12). Hanefi, Şafii ve Maliki’lerdeki güçlü görüşe göre, babanın hayatında iken çocuklarına mal vermesi durumunda eşit davranması müstehab, ayırım yapması mekruhtur (Kasani, Bedaiu’s-sanai, VI, 127; İbn Nüceym, el-Bahru’r-raik, VII, 288; Huraşi, Şerhu Muhtasari’l-Halil, VII, 82; Zekeriyya el-Ensari, Esne’l-metalib, II, 483). Ahmet b. Hanbel’e, bazı Malikilere ve Hanefilerden Ebu Yusuf’tan gelen bir rivayete göre ise, babanın mal verirken evlatları arasında eşit davranması vacip (farz), ayırım yapması haramdır (Buhuti, Keşşafü’l-Kına, Beyrut, 1982, IV, 309; İbn Cüzey, el-Kavaninü’l-Fıkhiyye, 546). Babanın bütün çocuklarına mal vermesi durumunda; kız erkek ayırımı yapmadan hepsine eşit mi vereceği yoksa mirasta olduğu gibi erkek çocuğuna iki, kız çocuğuna bir pay mı vereceği konusu da tartışmalıdır. Bu konuda da çoğunluğun görüşü hepsine eşit vermesidir (Kasani, Bedaiu’s-sanai, VI, 127; İbn Kudame, el-Muğni, V, 388). İster farz olsun ister müstehab, babanın mal verirken çocukları arasında eşit davranması, dinin ruhuna daha uygundur. Ayrıca çocuklar arasında ayırım yapmak, onların hem ana babalarına hem de birbirlerine karşı buğz etmelerine, aralarına soğukluk hatta düşmanlık girmesine sebep olur. Bu yüzden babalar meşru bir gerekçe yoksa mal verirken çocukları arasında eşit davranmalı, aralarında ayırım yapmamalıdırlar. Hanefi alimleri, evlatlardan bir kısmı çalışamayıp, ilimle meşgul olursa veya daha muttaki ise, ya da çalışamayacak derecede hasta ise diğerlerine tercih etmekte herhangi bir sakınca olmadığını söylemektedirler (Şeyhzade, Mecmau’l Enhur, İst:anbul 1316, II, 357).
|
Bir müslüman ile gayrimüslimin birbirlerini vekil tayin etmeleri caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Vekâlet ve Komisyonculuk
|
Soru Metni:
|
Bir müslüman ile gayrimüslimin birbirlerini vekil tayin etmeleri caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Dinen meşru olan alanlarda bir Müslüman ile gayrimüslimin birbirlerini vekil tayin etmeleri caizdir (Mevsıli, el-İhtiyar, II, 332).
|
Bir kimse kendisi ile müvekkili adına ortak olarak aldığı malın müvekkiline ait hissesini, kâr vererek satın alabilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Vekâlet ve Komisyonculuk
|
Soru Metni:
|
Bir kimse kendisi ile müvekkili adına ortak olarak aldığı malın müvekkiline ait hissesini, kar vererek satın alabilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Bir kimse bir malı, vekaletini aldığı bir kimseyle kendi adına asaleten, ortağı adına da vekaleten satın alıp, sonra da, vekalet veren ortağın hissesini -üzerine kar payı ekleyerek- ortağından veya onun başka bir vekilinden satın alsa, yapılan bu işlem caiz olur. Ancak sonraki satın alışta akdin taraflarından birisinin, diğer mal sahibi veya onun başka bir vekili olması gerekir. Kendisi, ortağı adına vekaleten, kendi adına asaleten alım satım yapamaz. Çünkü bir kişinin alım satım akdinde hem satıcı hem de alıcı olması caiz değildir (Serahsi, el-Mebsut, Beyrut 2000, XXVIII, 58; Zeylai, Tebyinü’l-hakaik, Kahire 1313, IV, 269).
|
Bir mal ya da ürünü satmak üzere vekil kılınan kişi, bu malı, kendisi satın alabilir veya birinci dereceden yakınlarına satabilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Vekâlet ve Komisyonculuk
|
Soru Metni:
|
Bir mal ya da ürünü satmak üzere vekil kılınan kişi, bu malı, kendisi satın alabilir veya birinci dereceden yakınlarına satabilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Bir mal ya da ürünü satmak üzere vekil kılınan kişi, bu malı, nizaya ve şaibeye yol açmaması ve bir kişinin aynı anda hem alıcı hem de satıcı konumunda olmaması için kendisi satın alamayacağı gibi, müvekkilin izni olmadığı sürece nafakasını vermekle yükümlü olduğu birinci derece yakınlarına da satamaz (Kasani, Bedaiü’s-sanai, VI, 312).
|
Bir mal ya da ürünü belli bir fiyattan satmak üzere vekil kılınan kişi, bu malı daha yüksek bir fiyata satabilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Vekâlet ve Komisyonculuk
|
Soru Metni:
|
Bir mal ya da ürünü belli bir fiyattan satmak üzere vekil kılınan kişi, bu malı daha yüksek bir fiyata satabilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Herhangi bir şeyi yapmak üzere kendisine vekalet verilen kişi, müvekkilinin razı olmayacağı şekilde iş ve işlemlerde bulunamaz. Ancak yaptığı işlem müvekkilin menfaatine olur o da buna razı olursa caizdir. Buna göre bir mal ya da ürünü belli bir fiyattan satmak üzere vekil kılınan kişi, bu malı müvekkilinin hayrına olacak şekilde daha yüksek bir fiyata satıp, bu fazlalığı da müvekkiline yansıtırsa, bu takdirde yaptığı bu işlem caiz olur (Kasani, Bedaiü’s-sanai, VI, 27). Fakat, müvekkilin belirttiği fiyatın üstündeki miktarı kendisi alamaz.
|
Emlakçinin komisyon alması helal midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Vekâlet ve Komisyonculuk
|
Soru Metni:
|
Emlakçinin komisyon alması helal midir?
|
Cevap Metni:
|
Dinen helal olan bir malın veya hizmetin alım satımında aracı olan kişinin, yaptığı hizmetin karşılığında alıcı veya satıcıdan yahut her ikisinden tespit edilen oranda ücret alması caizdir. Ücretin, önceden belirlenmemiş olması halinde ise, mevcut uygulama ve örfe göre hareket edilir. Bu itibarla emlakçinin, yaptığı iş karşılığında, alacağı komisyon ücreti helaldir (Serahsi, el-Mebsut, XIII, 154; Fetavay-ı Hindiyye, III, 162).
|
Bir başkası adına vekâleten mal alan komisyoncu, kendi komisyonunu da ekleyerek fiyatı yüksek göstermesi caiz olur mu?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Vekâlet ve Komisyonculuk
|
Soru Metni:
|
Bir başkası adına vekaleten mal alan komisyoncu, kendi komisyonunu da ekleyerek fiyatı yüksek göstermesi caiz olur mu?
|
Cevap Metni:
|
Bir başkası adına vekaleten mal alan kişi, satın aldığı malı kendi adına değil, müvekkili adına satın aldığı için, kaça almışsa o fiyatı söylemek zorundadır. Dolayısıyla malın alış fiyatı üzerine kendi komisyonunu da ekleyerek alıcıdan o kadar para alması caiz olmaz.
|
Belli bir ücret (komisyon) karşılığında firmalara iş ya da müşteri bulan kişinin kazancı helal midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Vekâlet ve Komisyonculuk
|
Soru Metni:
|
Belli bir ücret (komisyon) karşılığında firmalara iş ya da müşteri bulan kişinin kazancı helal midir?
|
Cevap Metni:
|
Dinen helal olan bir malın veya hizmetin alım satımında aracı olan kişinin (komisyoncunun), yaptığı hizmetin karşılığında alıcı veya satıcıdan yahut her ikisinden tespit edilen oranda ücret alması caizdir. Ancak hizmetinin karşılığında alacağı ücretin önceden belirlenmesi uygun olur. Ücretin önceden belirlenmemiş olması halinde ise, mevcut uygulama ve örfe göre hareket edilir. Buna göre belli bir ücret (komisyon) karşılığında firmalara iş ya da müşteri bulan kişinin elde ettiği gelir dinen helaldir.
|
Kişinin bir borca kefil olması karşılığında ücret alması caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Kefalet
|
Soru Metni:
|
Kişinin bir borca kefil olması karşılığında ücret alması caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Kefalet akdi, teberru niteliğinde olup sevap kazanma maksadı ile yapılır. Dolayısıyla, yardımlaşma niteliği taşıyan kefalet akdi, sırf Allah rızası için ve dünyevi bir karşılık beklemeksizin yapılmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de (Maide, 5/2; Rahman, 55/60) ve hadis-i şeriflerde (Müslim, Zikir, 11) yardımlaşma teşvik edilmiştir. Buna göre kefilin, kefalet akdine karşılık ücret almayı şart koşması caiz değildir. Zira ücret almak, yardımlaşma maksadına aykırıdır. Ayrıca gerektiğinde asıl borçlunun borcunu ödeyeceği için ona borç veren konumunda olan kefil, ücret alması halinde faizli işlemde bulunmuş olur (Taberi, İhtilafu’l-Fukaha, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 193-194; İbnü’l- Hümam, Fethu’l-Kadir, Beyrut, ts. , VII, 186; Dusuki, Haşiyetu Şerhi’l-Kebir, Beyrut, ts. , III, 77). Ancak günümüzdeki bazı ilim adamları ücretsiz kefil bulunmaması halinde, zaruret veya ihtiyaç sebebiyle maslahata binaen borçlunun ücret karşılığı kefalet akdi yapmasının caiz olacağı kanaatindedirler (I. Uluslararası İslam Ticaret Hukukunun Günümüzdeki Meseleleri Kongresi, Konya, 1997, 258; Hamdi Döndüren, Ticaret ve İktisat İlmihali, 518-519; Yunus Apaydın, “Kefalet” DİA, XXV, 177).
|
Satılan bir malın kusurlu çıkması durumunda, müşteriye, bu malın bedelini ödeme konusunda kefil olmak caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Kefalet
|
Soru Metni:
|
Satılan bir malın kusurlu çıkması durumunda, müşteriye, bu malın bedelini ödeme konusunda kefil olmak caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Hanefi hukukçuların çoğunluğuna göre, satılan malda görülecek bir kusura kefil olmak caiz değildir. Ancak İmam Ebu Yusuf’dan gelen bir rivayete göre garantili satış, “Kefalet bi’d-derek” gibidir. Çünkü garantili satış yapmak örfe göre ağırlıklı olarak “Kefalet bi’d-derek” manasında kullanılmaktadır (Mevsıli, el-İhtiyar, III, 349). Dolayısıyla bu rivayete göre, satılan bir malın kusurlu çıkması durumunda, müşteriye, bunun bedelini ödeme konusunda kefil olmak caizdir.
|
Borçlunun talebi olmadan kendiliğinden ona kefil olan kişi, borcu ödeyecek olursa, bunu borçludan isteyebilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Kefalet
|
Soru Metni:
|
Borçlunun talebi olmadan kendiliğinden ona kefil olan kişi, borcu ödeyecek olursa, bunu borçludan isteyebilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Kefil, ödediği borcu asıl borçludan talep edebilir. Ancak borçlunun herhangi bir talebi olmadan, borçluya kendiliğinden kefil olan kişi, onun borcunu öder ve bunu asıl borçludan isterse, borçlu da bunu vermezse, kefil bu parayı ondan zorla alamaz. Zira üçüncü şahısların borçlu adına kendiliğinden yapacakları ödemeler teberru kapsamına girer (Mevsıli, el-İhtiyar, III, 345).
|
Alacaklı, alacağını, kefilin yanı sıra, asıl borçludan da isteme hakkına sahip midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Kefalet
|
Soru Metni:
|
Alacaklı, alacağını, kefilin yanı sıra, asıl borçludan da isteme hakkına sahip midir?
|
Cevap Metni:
|
Kefalet, kefilin zimmetini asıl borçlunun zimmetine eklemektir. Buna göre alacaklı, alacağını hem asıl borçludan hem de kefilden isteme hakkına sahiptir. Zira borç, asıl borçlunun zimmetinde devam etmekle birlikte, aynı zamanda kefilin zimmetinde de sabit olur. Nitekim konuyla ilgili olarak Peygamber (s.a.s.): “Kefil, üstlendiği borçtan sorumludur.” (Ebu Davud, İcare, 54) buyurmuştur. Ancak akit esnasında alacaklının, alacağını asıl borçludan istememe şartı koşulacak olursa, işlem havale akdine dönüşmüş olur. Dolayısıyla bu durumda alacaklı alacağını ancak kefilden talep edebilir (Mevsıli, el-İhtiyar, III, 342, 345; Nevevi, Minhacu’t-talibin, s. 268; İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, II, 296).
|
Bir borcun havale edilmesi karşılığında ücret almak caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Havale
|
Soru Metni:
|
Bir borcun havale edilmesi karşılığında ücret almak caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Bir borcun başkasına havale edilmesi karşılığında ücret almak caiz değildir. Zira yardımlaşma amacı taşıyan akitler karşılığında, ücret almak caiz görülmemiştir (Taberi, İhtilafu’l-Fukaha, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 193-194; İbnü’l- Hümam, Fethu’l-Kadir, Beyrut, ts. , VII, 186; Dusuki, Haşiyetu Şerhi’l-Kebir, Beyrut, ts. , III, 77). Ancak bir borç havale yoluyla ödenir ve bu işlemden dolayı masraf oluşursa verilen hizmetin karşılığı olarak makul bir ücretin alınması caizdir. Zira havale işlemi esnasında verilen hizmet, günümüz İslam hukukçuları tarafından vekalet akdi kapsamında değerlendirilmektedir. Vekalet karşılığında ücret almak caiz görülmüştür (Mevsıli, el-İhtiyar, II, 230; İbn Cüzey, el-Kavaninü’l-Fıkhiyye, 494; Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuki İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, VI, 328).
|
Bir borç karşılığında verilen çek veya senedin müteselsilen ikinci veya üçüncü şahıslara havale edilmesi caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Havale
|
Soru Metni:
|
Bir borç karşılığında verilen çek veya senedin müteselsilen ikinci veya üçüncü şahıslara havale edilmesi caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Günümüzde kişinin, bir şahsa olan borcu karşılığında vermiş olduğu çek veya senedi, bizzat kendisi ödeyebileceği gibi, bunu müteselsilen ikinci veya üçüncü şahıslara havale etmesi de mümkündür. Dolayısıyla bu şekilde yapılan bir havale işlemi caizdir. Ancak yapılan bu işlemin geçerli olması için, borcun kendisine havale edildiği kişinin ve alacaklıların buna rıza göstermeleri gerekir (Dusuki, Haşiyetu Şerhi’l-Kebir, Beyrut, ts. , III, 331; Şeyhzade, Mecmeu’l-Enhur, III, 205; Mecelle, 681. Md. ).
|
Bir borcun ödenmesi için kendisine havale yapılan kişi, borcu ödedikten sonra bunu asıl borçludan isteyebilir mi?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Havale
|
Soru Metni:
|
Bir borcun ödenmesi için kendisine havale yapılan kişi, borcu ödedikten sonra bunu asıl borçludan isteyebilir mi?
|
Cevap Metni:
|
Kendisine havale yapılan kişi, borcu ödedikten sonra asıl borçluya dönerek bunu ondan isteyebilir. Bunun için ödediği meblağı havale edenin izniyle ödemiş olması ve ona herhangi bir borcunun da bulunmaması gerekir (Kasani, Bedaiu’s-sanai, VI, 19).
|
Kişinin bir borcunu, ikinci bir şahsa devretmesi (havâle) caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Havale
|
Soru Metni:
|
Kişinin bir borcunu, ikinci bir şahsa devretmesi (havale) caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Kişinin ödemekle yükümlü olduğu bir borcu, ikinci bir şahsa devretmesi caizdir. Zira Hz. Peygamber: “Sizden birinize bir borç havale edilirse bunu kabul etsin.” (Buhari, Havalat, 1) buyurmuşlardır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in diğer bazı hadislerinde de insanların sıkıntılarını gidermeyi teşvik etmiş olması (Buhari, Mezalim 3; Müslim, Birr 58) yapılan bir havalenin kabul edilmesinin önemini ortaya koymaktadır. İslam hukukunda bu işleme “havale” adı verilir (Mevsıli, el-İhtiyar, III, 350). Kişi bir borcunu, ikinci bir şahsa devrederse, alacaklıya karşı sorumluluktan kurtulur. Dolayısıyla alacaklı, alacağını ondan değil, havale edilen kişiden ister (Mevsıli, el-İhtiyar, III, 351). Ancak, borç kendisine havale edilen kişi iflas eder ve bu durum mahkeme kararıyla tespit edilirse; yahut kişi borcun kendisine havale edildiğini inkar eder, alacaklı da bunu ispat edemezse; veya söz konusu kişi iflas ettikten sonra ölürse bu gibi durumlarda havale edilen kişi, borcu ödeme yükümlülüğünden kurtulur ve borç kendisinden değil, asıl borçludan talep edilir (Kasani, Bedaiu’s-sanai, VI, 18).
|
Çıkacak ürün aralarında ortak olmak üzere, emek tarla ortaklığı caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Ticari Ortaklıklar
|
Soru Metni:
|
Çıkacak ürün aralarında ortak olmak üzere, emek tarla ortaklığı caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
İki kişiden birisinin arazisini, diğerinin de emeğini ortaya koyarak, elde edilecek ürünü 1/2, 1/3, 1/4 gibi belirli oranlarda paylaşmak üzere ortaklık kurmaları, İmam Ebu Hanife karşı görüşte olmasına rağmen, fakihlerin çoğunluğuna göre caizdir. Bu ortaklık türüne İslam fıkhında “müzaraa” denilir. Hz. Peygamber (s.a.s.), Hayber arazisinden elde edilecek ekin ve meyvelerin yarısını emekleri karşılığında Hayberli Yahudilere vermek üzere, kendileriyle anlaşma yapmıştır (Buhari, Muzara’a, 11; Müslim, Musakat, 1). Ayrıca insanlar arasında arazisi olduğu halde işletme gücü olmayan, işletme gücü olduğu halde arazisi olmayanlar vardır. Böyle bir durumda zirai ortaklıklara ihtiyaç vardır. İşte bu gerekçelerle müzaraa akdi alimlerin çoğunluğu tarafından caiz kabul edilmiştir. Hatta Ebu Hanife bu ortaklığı caiz görmemekle birlikte, insanların karşı görüşü benimseyeceklerini bildiği için, kurulan ortaklığın sahih olması için bazı şartlar ileri sürmüştür (Merğinani, el-Hidaye, IV, 332). Müzaraa ortaklığı yapılırken; ortaklığın süresi, tohumun cinsi ve miktarı, ortakların üründeki payları belirlenmeli, ortakların alacakları pay, maktu değil oransal olmalı, arazinin belirli bir bölgesinin ürünü şart koşulmuş olmamalıdır. Ayrıca toprak ziraata elverişli olmalı ve işletmeciye teslim edilmelidir (Mevsıli, el-İhtiyar, III, 421-423).
|
Bayanların kendi aralarında yaptıkları “gün” adı verilen toplantılarda topladıkları paraları dönüşümlü olarak almaları caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Güncel Ticarî Meseleler
|
Soru Metni:
|
Bayanların kendi aralarında yaptıkları “gün” adı verilen toplantılarda topladıkları paraları dönüşümlü olarak almaları caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Borç verme İslam’da teşvik edilen bir husustur. İnsanların muhtaç olan kişilere borç vermeleri sadaka sevabı olan bir davranıştır (İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, VIII, 382). Borç vermede önemli olan, borç karşılığında herhangi bir fazlalığın şart koşulmaması, borç verenin ya da alanın zarara uğratılmamasıdır (Kasani, Bedaiu’s-sanai, VII, 394-395). Kadınlar arasında tertip edilen toplantılarda her bir katılımcının toplanan meblağı dönüşümlü olarak her ay içlerinden birine vermeleri şeklindeki uygulamada bir sakınca yoktur. Çünkü bu, sonuçta bir borç verme işlemidir. Ancak enflasyonist ortamlarda katılımcılardan bir kısmına sıra gelmesi için beklenmesi gereken süre içinde parada vuku bulacak değer kaybından doğan zararı önlemek için borçlanmanın altın gibi daha az değişken bir değerden olması daha uygun olur. Çünkü paranın değerinin artması halinde sırası önce gelenler; eksilmesi halinde ise sırası sonra gelenler zarara uğramış olacaktır. Değer kaybı durumunda borçların misliyle değil kıymetiyle (borçlanıldığı gündeki alım gücüyle) ödenmesi esastır (Zeylai, Tebyinü’l-Hakaik, IV, 143-144).
|
Başkasına ait bir “marka”yı izinsiz kullanmak, bunun ticaretini yapmak, para kazanmak dinen caiz olur mu?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Güncel Ticarî Meseleler
|
Soru Metni:
|
Başkasına ait bir “marka”yı izinsiz kullanmak, bunun ticaretini yapmak, para kazanmak dinen caiz olur mu?
|
Cevap Metni:
|
Başkasının emeğini gasp anlamına gelecek her iş, tutum ve davranış, kul hakkı sorumluğunu gerektirir. Bu sorumluluk ise, söz konusu hak sahibine iade edilmedikçe veya helallik alınmadıkça ortadan kalkmaz. İslam emeğe büyük önem verir, haksız kazanca karşı çıkar. Kur’an-ı Kerim’de: “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm, 53/39) buyrulur. Hz. Peygamber de (s.a.s.) emeğin hakkının verilmesini değişik hadisleriyle ifade etmişlerdir. Bunlardan birinde: “Hiçbir kimse, elinin emeği ile kazandığını yemekten daha hayırlı bir kazanç yememiştir. Allah’ın Peygamberi Davud da kendi elinin emeğini yerdi.” (Buhari, Büyu’, 15) buyurmuşlardır. Bu itibarla, emek ve gayret sarf ederek toplum nezdinde itibar gören bir firmanın kendi markasının izinsiz olarak başkaları tarafından kullanılması kul hakkı ihlaline ve müşterilerinin aldatılmasına sebep olacağından dolayı İslam ahlakıyla bağdaşmamaktadır. Ayrıca bu yolla haksız kazanç sağlamak da dinen caiz değildir.
|
Müşteri indirim kartlarının satımı caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Güncel Ticarî Meseleler
|
Soru Metni:
|
Müşteri indirim kartlarının satımı caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Bu faaliyeti gerçekleştiren kişi, belli işyerleri ve kurumlar ile tek tek özel anlaşmalar yaparak, göndereceği müşterilere indirim yapma garantisi almakta, bu etkinliği gerçekleştirmek, sürekli ve verimli hale getirmek için işyeri, personel ve ekipman harcamalarında bulunmakta, kısaca müşterilerine bir hizmet sunmaktadır. Müşteri ücret verip bu karta sahip olurken, aslında ilgilinin hazırladığı bu hizmet ve imkandan yararlanma hakkını satın almış olmakta, kart sadece bir sembol ve gösterge olarak ortada bulunmaktadır. Bu etkinliği yapan kişi ya da firma bir bakıma kartı satın alacak müşteri için çalışmakta, diğer bir ifade ile müşterileri ondan hizmet alımında bulunmaktadır. Bu ücret karşılığında müşteriye verilen kart, işte bu potansiyel hizmeti temsil etmektedir. İşyerinin verdiği hizmetin dini ilkelere aykırı olmaması kaydı ile yukarıda uygulama esasları belirtilen indirim kartını hazırlatıp satmada dinen bir sakınca yoktur.
|
Banka kredisi almaya aracılık eden kişinin komisyon alması helal olur mu?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Güncel Ticarî Meseleler
|
Soru Metni:
|
Banka kredisi almaya aracılık eden kişinin komisyon alması helal olur mu?
|
Cevap Metni:
|
Kişi veya firmanın bankadan alacağı faizli krediye aracılık edilmesi karşılığında komisyon adı altında ücret alınması helal olmaz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.), faiz alan ve verenin yanı sıra yazmak, şahit olmak ve vekil olmak suretiyle faiz işlemine yardımcı olan herkesi sorumlu tutmuştur (Müslim, Müsakat, 19; Ebu Davud, Büyu, 4; İbn Mace, Ticarat, 58). Eğer kredi faizsizse ve aracı olan kişi, bu işlemleri takip edip sonuçlandırmak için ücretle tutulmuşsa verdiği emeğin ve yaptığı hizmetin karşılığı olarak ücret alabilir.
|
Kredi kartıyla satış yapan bir esnafın, alacağını vadesi dolmadan alması durumunda bankanın bir miktar para kesmesinin esnaf açısından sorumluluğu var mıdır?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Güncel Ticarî Meseleler
|
Soru Metni:
|
Kredi kartıyla satış yapan bir esnafın, alacağını vadesi dolmadan alması durumunda bankanın bir miktar para kesmesinin esnaf açısından sorumluluğu var mıdır?
|
Cevap Metni:
|
Kredi kartı ile satış yapan iş yeri, satılan malın bedelini, yapılan taksitlendirmeye uygun olarak ödeme gününde almak yerine; süresinden önce kırdırmak suretiyle bankadan parasını eksik alırsa, yapılan işlem, bu şekliyle senet kırdırmaya benzer. Bu da caiz değildir. Dinen sorumluluk satıcı ve bankaya aittir. Bu işlemde müşterinin doğrudan bir sorumluluğu olmaz.
|
Kredi kartı ile altın satışı caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Güncel Ticarî Meseleler
|
Soru Metni:
|
Kredi kartı ile altın satışı caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Altın, gümüş, döviz, TL vb. para cinsinden olan şeylerin birbirleriyle değiştirilmesine sarf denir. Sarf akdinde bedellerin peşin olması gerekir. Aksi takdirde yani, bedellerden birinin veresiye olması halinde yapılan işlem faize (nesie ribasına) dönüşür. Buna göre altının, vade farkı uygulanmasa bile veresiye olarak satılması faiz olacağından caiz değildir. Konuyla ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Altına karşılık altın, gümüşe karşılık gümüş, buğdaya karşılık buğday, arpaya karşılık arpa, hurmaya karşılık hurma, tuza karşılık tuz; cinsi cinsine birbirine eşit ve peşin olarak satılır. Malların sınıfları değişirse peşin olmak şartıyla istediğiniz gibi satın. “ (Buhari, Büyu’, 74-82; Müslim, Müsakat, 79-104; Tirmizi, Büyu’, 23). Altının kredi kartıyla satışı konusunda farklı görüşler ileri sürülebilir. Kart sahibi olan kurumun (bankanın), kredi kartı ile yapılan satıştan doğan borcu, anında peşin (online) olarak kuyumcunun hesabına yatırması halinde, yapılan alış-verişin sahih olacağı, dolayısıyla burada nesie (veresiye) ribasının söz konusu olmayacağı söylenebilir. Altın bedelinin anında satıcının hesabına geçilmeyip daha sonra ödenmesi durumunda yukarda belirtilen, sarf akdi şartına riayet edilmediği ve altının para ile veresiye satışı söz konusu olduğu için caiz olmaz.
|
Kredi kartı ile yapılan taksitli alışverişlerde bir miktar fazlalık alınması caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Güncel Ticarî Meseleler
|
Soru Metni:
|
Kredi kartı ile yapılan taksitli alışverişlerde bir miktar fazlalık alınması caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Bir malı peşin olarak satmak caiz olduğu gibi, vadeli ya da taksitle satmak da caizdir. Peşin veya çeşitli vadelere göre taksitlendirilerek satışa sunulan bir malın, değişik alternatifleri gözden geçirdikten sonra bunların birini tercih edip, akdi onun üzerine kurmak suretiyle vadeli veya taksitli mal satmakta dinen bir sakınca yoktur. Burada önemli olan, akitte, malın karşılığı olan ücretin (semenin) kesin olarak önceden belirlenip akdin bu ücret üzerine kurulmasıdır (Serahsi, el-Mebsut, XIII, 8). Şüphesiz bu satış, para ile yapılabileceği gibi kredi kartı ile de yapılabilir. Alışverişin kredi kartı ile yapıldığı durumlarda, her ne kadar bir miktar fazlalık alınsa da, fazladan alınan bu para, faiz değil vade farkıdır. Söz konusu fazlalık gerçekte alışverişe (semene=fiyata) dahil olup yapılan işlem de dinen caizdir.
|
Kredi kartı ile yapılan alışverişlerde bankanın yaptığı hizmet karşılığında işyeri sahiplerinden komisyon alması faiz olur mu?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Güncel Ticarî Meseleler
|
Soru Metni:
|
Kredi kartı ile yapılan alışverişlerde bankanın yaptığı hizmet karşılığında işyeri sahiplerinden komisyon alması faiz olur mu?
|
Cevap Metni:
|
Bir iş veya bir hizmet ya da mal karşılığında alınan bedel helaldir. Bankalar verdikleri kredi kartlarıyla bir hizmet sunmaktadırlar. Dolayısıyla kredi kartı ile yapılan alışverişlerde, bankanın yaptığı hizmet karşılığında anlaşma gereği işyeri sahiplerinden komisyon adı altında almış olduğu ücret, faiz olarak değerlendirilemez.
|
Çek, senet vb. kıymetli kâğıtların bedelinde indirim yaparak, gününden önce tahsili caiz midir?
| |
Ana Konu:
|
TİCARÎ HAYAT
|
Alt Konu:
|
Güncel Ticarî Meseleler
|
Soru Metni:
|
Çek, senet vb. kıymetli kağıtların bedelinde indirim yaparak, gününden önce tahsili caiz midir?
|
Cevap Metni:
|
Alacaklı, borçlusuna alacağı miktarın belirli bir kısmını belirtilen sürede ödemesi halinde kalan kısmından vazgeçeceğini söyler, borçlu da, denilen sürede öderse bu işlem caiz olur. Böyle bir işlemde borçlu vadeden feragat etmekte, alacaklı da ona bir miktar indirim yapmaktadır. Bu muamele, iki taraf için bir kolaylık getirmekte; alacaklı ihtiyaç duyduğu parayı elde ederken, borçlu da daha düşük bir meblağ ile ve daha kısa bir zamanda borçtan kurtulmaktadır. Ancak taraflar ödeme ve indirimi pazarlık konusu yaparak Gerçekleştirirlerse bu, vadenin para karşılığında satın alınması demek olacağından caiz değildir (Merğınani, Hidaye, III, 60-61; Mevsili, İhtiyar, II, 184). Alacaklı durumda olan kişi, elindeki çek veya senedi daha düşük bir bedelle vadesinden önce banka vb. tüzel kişilere ya da üçüncü şahıslara satmak isterse bu işlem de caiz olmaz. Zira bu işlemde, aynı cins kaydi paranın nakdi parayla fazla miktarda mübadelesi söz konusudur. Bu muamele “ribe’l-fadl/fazlalık faizi” olarak değerlendirilmektedir (Merğinani, Hidaye, III, 61-62; Mevsıli, İhtiyar, II, 207). Nitekim Emeviler döneminde de, çek ve senede benzer bir kağıdın karşılığı alınmadan üzerinde yazılı olandan daha ucuza satılmaya başlanılması üzerine bu işlem yasaklanmıştır (Malik, Muvatta’, Bey’, 19). Yine Osmanlı döneminde, devletten alacağı olup, peşin para ihtiyacından dolayı bu alacağını daha düşük bir bedel karşılığında satmak isteyen kimseye, “Kişi alacağını, borçlu olduğu kimseden başkasına temlik edemez” (İbn Abidin, Haşiyetu Reddi’l-Muhtar, Beyrut, 1991, IV, 517) denilerek, bu işlemin caiz olmadığı ifade edilmiştir. Sonuç olarak, kişinin elindeki çek, senet veya kıymetli kağıtları kendi rızasıyla ve pazarlık konusu edilmeksizin düşük bir bedelle vadesinden önce alacaklısına vermesi caiz olmakla birlikte; söz konusu bu kıymetli evrakı daha düşük bir bedel karşılığında banka vb. tüzel kişilere ya da üçüncü şahıslara satması caiz olmaz.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder